AcemiForum-Gençlerin Yeni Mekanı Birçok konuda bilgi, paylaşım, arkadaşlık ve tartışma platformu...mp3 indir komik videolar,yazılar,fıkralar,canlı iddaa sonuçları,iddaa tahminleri,gazete başlıkları,genel kültür,ilginç olaylar,flash şiirler ve daha birçok konuda paylaşım platformu... | |
|
| MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:20 pm | |
| DOĞUMU Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal ******, 19 Mayıs 1881 yılında, Selanik'te Kocakasım Mahallesi, Islahhane Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Selanik yerlilerinden olan babası Ali Rıza Efendi, Söke'den Selanik'e gelmiş Türkmenlerden "Kırmızı Hafız" lakaplı Ahmet Efendinin oğludur. Annesi Zübeyde Hanım ise 1871 yılında Selanik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş, Hacı Sofi ailesinden Feyzullah Ağa'nın kızıdır. Gümrük Muhafaza Teşkilatı'nda memurluk yaparken Zübeyde Hanımla evlenen Ali Rıza Efendi, 1877 Osmanlı-Rus Savaşı'ndan önce de Selanik Asakir-i Milliye Taburunda da subaylık yapmıştır. Daha sonraları kereste ticareti yapan babası 1888 yılında öldüğünde Mus tafa yedi, kız kardeşi Makbule bir yaşında idi. Diğer kardeşleri Naciye, Ömer ve Fatma küçükken öldüler. Zübeyde Hanım oğlunun başarılarını gördükten sonra, tedavi görmek için gittiği İzmir'de 14 Ocak 1923 günü 66 yaşında hayata gözlerini yummuştur. Makbu le Hanım (Atadan) ise 1956 yılına kadar yaşamıştır.
En son Admin tarafından Cuma Kas. 14, 2008 9:03 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:21 pm | |
| AİLESİ Ali Rıza EFENDİ (1841-1888) Ali Rıza Efendi 1841 yılında Selanik'te doğdu. Söke'den Selanik'e yerleşmiş Türkmenlerden "Kırmızı Hafız" lakaplı Ahmet Efendinin oğludur. İlkokulu Abdi Hafız Mahalle Mektebinde okudu. Selanik'te Evkaf İdaresinde katiplik, sonrada Gümrük Muhafaza Teşkilatında memurluk yaptı. Memurluğu sırasında, Hacı Sofi ailesinden Feyzullah Ağa'nın kızı Zübeyde Hanımla evlendi. 1876 yılında da Selanik Asakir-i Milliye taburunda subay olarak görev alan Ali Rıza Efendi, daha sonra da kereste ticareti yapmaya başladı. Zübeyde Hanım'dan beş çocuğu oldu. Çocuklarından Naciye, Ömer ve Fatma fazla yaşamadı. Sadece Mustafa ve Makbule hayatlarına devam edebildi. Ali Rıza Efendi, 1888 yılında, tek oğlu Mustafa Kemal ilkokulda okuduğu sırada, rahatsızlandı ve öldü. ZÜBEYDE HANIM
Zübeyde Hanım 1857 yılında Selanik'te doğdu. Orta Anadolu'dan göç ederek, Selanik'in batısında Arnavutluk sınırına yerleştirilen yörüklerden, Hacı Sofi ailesinden Feyzullah Ağanın kızıdır. Selanik'te Gümrük Muhafaza Teşkilatında memur olan Ali Rıza Efendi ile evliliğinden beş çocuk sahibi oldu. Fatma ve Ömer'i daha küçükken kaybetti. 1888 yılında Mustafa ilkokuldayken kocasını da kaybeden Zübeyde Hanım, zaman zaman çocukları ile birlikte kardeşi Hüseyin Ağa'nın çiftliğine giderdi. Bu sırada, ******'ün ifadesiyle; iyi kalpli bir insan olan Ragıp Bey'le evlendi. Kızlarından Naciye de çok yaşamadı. Balkan harbinden sonra, birçok Türk ailesi gibi, kızı Makbule ile birlikte Selanik'ten göç etti ve İstanbul'a gelerek Beşiktaş-Akaretler'de bir eve yerleşti. Milli Mücadele yıllarında Ankara'ya gelen Zübeyde Hanım, 1919'da ayrılmak zorunda kaldığı oğlunu, yıllar sonra Ankara'da Devlet Başkanı olarak gördü. 14 Ocak 1923'te tedavi amacıyla gittiği İzmir'de 66 yaşında vefat etti. Makbule ATADAN (1887-1956) Mustafa Kemal ******'ün kız kardeşi olan Makbule Atadan, 1887 yılında Selanik'te doğdu. Balkan Savaşlarından sonra, annesi Zübeyde Hanım'la birlikte Selanik'ten ayrılarak İstanbul'a yerleşti. Cumhuriyet'in ilanından sonra ağabeyinin isteği üzerine, annesiyle birlikte Ankara'ya geldi. Bir süre ******'ün yanında kalan Makbule Atadan, daha sonra Çankaya Köşkü arazisi içinde kendisi için yaptırılan Çamlı Köşke yerleşti. 1930'da ******'ün isteğiyle Fethi Okyar'ın kurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkasına giren Makbule Hanım birkaç ay sonra parti kapatılınca siyasetten çekildi ve 1935'de milletvekili Mecdi Boysan ile evlendi. Makbule Atadan'ın ağabeyi ****** ile ilgili anıları "Büyük Kardeşim ****** (1952)" ve "Ağabeyim Mustafa Kemal (1952)" adlarıyla yayımlandı. 1956 yılında 69 yaşında öldü. | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:21 pm | |
| OKUL YILLARI Mustafa, öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebine başladı. Sonra babasının isteğiyle, yeni bir yöntemle öğretim yapmak üzere Selanik'te açılan, Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti. Bir süre Rapla çiftliğinde dayısının yanında kaldıktan sonra, annesi Mustafa'nın eğitim hayatına devam etmesini istediği için, Selanik Mülkiye İdadisi'ne (ortaokul) kaydoldu. Mustafa'nın bu okulda hocasıyla arasında bir tartışma geçince, zaten orada okumasını istemeyen büyükannesi onu derhal okuldan aldı. Askeri Rüştiye elbisesi giyen komşusunun oğluna özenen Mustafa, asker olmasını istemeyen annesinin karşı çıkmalarına rağmen, gizlice, Selanik Askeri Rüştiyesi'nin sınavına girdi. Sınavı kazandığı haberini alan Mustafa annesine karşı bir oldu bitti yapıp, bu okula kaydını yaptırdı. (1893). Bu okulda, Matematik hocası ona Kemal adını verdi. Selanik Askeri Rüştiyesini başarıyla bitiren Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi'ne (lise) girdi. Burada Fransızca'dan geri kalınca, ilk tatilde Selanik'e gitti ve iki üç ay gizlice Fransız Firerler Okulu'nun özel sınıfına devam ederek, Fransızcasını geliştirdi. Ertesi yıl Manastır Askeri İdadisi'nde, buraya yeni gelen Şair Ömer Naci ile tanıştı ve edebiyatla da ilgilenmeye başladı. HARP OKULU YILLARI Manastır Askeri İdadisi'ni başarıyla bitiren Mustafa Kemal, İstanbul'a giderek Harp Okulu'nun piyade bölümüne girdi. (13 Mart 1899). Harp Okulu'nun ilk sınıfında az çalışan Mustafa Kemal, diğer iki yılda var gücüyle derslerine sarıldı. 1902'de bu okulu teğmen rütbesiyle bitirdi ve öğrenimine Harp Akademisi'nde devam etti. 1903 yılında Üsteğmen oldu. 11 Ocak 1905 tarihinde de Harp Akademisi'nden mezun olan Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, staj yapması için Şam'daki 30. Süvari Alayı'na gönderildi | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:22 pm | |
| YAKINLARILatife UŞAKLIGiL (1898-1976) Latife Hanım 1898 yılında İzmir'de doğdu. İzmir Lisesini bitirdi, Paris ve Londra'da Hukuk okudu (1921). Türkiye'ye döndüğünde Kurtuluş Savaşı henüz bitmemişti. Türk Ordusunun İzmir'e girişinin ikinci günü Başkumandan Mustafa Kemal'in şehre geldiğini duydu (11 Eylül 1922). Bunun üzerine Latife Hanım Kumandanlık karargahına giderek ******'ten güvenlik gerekçesiyle Göztepe'deki konaklarında kalmasını istedi. ****** bu çağrıyı memnunlukla karşıladı. Bu tanışma taraflar arasında devamlı haberleşmenin başlangıcı oldu. Mustafa Kemal 1923'te annesinin ölümü dolayısıyla gittiği İzmir'de Latife hanımla evlendi (29 Ocak 1923). 1925 yazında Doğu Anadolu gezisinde aralarında geçen tatsız bir tartışmadan sonra 5 Ağustos 1925 tarihinde boşandılar. Öldüğü 1976 yılına kadar İzmir'de ve İstanbul'da yaşayan Latife Hanım, tüm ısrarlara rağmen anılarını anlatmamıştır. Sabiha GÖKÇEN (1913-2001) Sabiha Hanım 1913 yılında Bursa'da doğdu. II.Abdülhamid tarafından Bursa'ya sürgün gönderilen vilayet başkatibi Hafız Mustafa İzzet'in kızıdır. İlkokula gittiği yıllarda babasını kaybetti ve kardeşlerinin yardımıyla öğrenimini sürdürdü. ******, 1925 yılında çıktığı Bursa gezisinde Sabiha Gökçen'le tanıştı ve içinde bulunduğu güç yaşama şartlarını öğrenince de onu evlat edindi. Ankara Çankaya İlkokulu'nu, daha sonra da Üsküdar Kız Koleji'ni bitiren Sabiha Hanım, Türk Hava Kurumu'nun Havacılık Okulu'na girdi (1935). Burada geçirdiği başarılı öğrenim hayatından sonra, yüksek planörcülük kurslarına katılmak üzere Sovyetler Birliği'ne gönderildi. Dönüşte Eskişehir Hava Okulu'na girdi, aynı zamanda 1.Tayyare Alayı'nda av ve bombardıman uçakları alanında uzmanlaştı. Sabiha Gökçen, 1937 Ege ve Trakya manevraları sırasında başarılı uçuşlar yaptı. Aynı yıl çıkan Şeyh Rıza İsyanı sırasında yapılan kara harekatını, Dersim ve çevresini havadan bombalayarak kolaylaştıran Sabiha Gökçen 1938'de yaptığı Balkan turuyla ününü Avrupa'ya yaydı. 1938'de Türkkuşu'nda başöğretmenliğe atandı ve 1955'te uçuculuktan ayrıldı. Türk Hava Kurumu Yönetim Kurulu üyesi oldu. Ülkü DOĞANÇAY Ülkü'nün annesi Selanikli Vasfiye Hanım, ******'ün annesi Zübeyde Hanım tarafından evlatlık olarak alınıp büyütülmüştür. Zübeyde Hanım ile Selanik'e, sonra İstanbul'a, oradan da Ankara'ya birlikte gelen Vasfiye Hanım, Zübeyde Hanım ölünce de ******'ün kız kardeşi Makbule Atadan'ın yanında kalmıştır. Daha sonra evlenen Vasfiye Hanım'ın doğan kız çocuğuna, ****** daha yüzünü görmeden "Ülkü" adını koymuştur. Ülkü büyüdükçe ******'ün ona olan sevgisi de büyümüş; onu yurt gezilerinde yanında götürmeye başlamıştır. ******, Ülkü'nün özellikle yaşına göre olgun davranışlarından ve zekasından çok etkilenmiştir. ****** öldüğünde Ülkü beşbuçuk yaşlarındaydı. Afet İNAN (1908-1985) ******, 11 Ekim 1925'te İzmir'e geldiğinde, birçok kurumun yanı sıra okulları da gezerek konuşmalar yaptı. Yine o günlerde İzmir ilkokullarından birinde bir toplantıda Afet Hanım'la karşılaştı. Afet İnan, ilköğrenimini Eskişehir'in Mihalıççık ilçesinde, Ankara ve Biga'da tamamladıktan sonra, Bursa Kız Öğretmen Okulu'nu 1925 yılında bitirmiştir. İlk görevine 17 yaşındayken, babasının görevi gereği bulundukları İzmir'de Reddi İlhak İlkokulu'nda başlamıştır. ******, Afet İnan'ın ailesinin Makedonya kolunu tanıdığından, kendisinin meslek ve durumu ile ilgilenir. Afet İnan'ın isteği, öğrenimini sürdürmek ve yabancı dil öğrenmektir. Bunun yerine getirilmesi için ******, Afet İnan'ın babası ve annesi ile görüşerek, kendisini o yıl İsviçre'nin Lozan şehrine Fransızca öğrenmeye gönderir (1925 - 1927). Sonra, İstanbul'da Fransız Kız Lisesi (Notre Dame de Sion)nde bu öğrenimini sürdürür (1928-1929). Ortaöğrenim tarih öğretmenliği sınavına girerek öğretmenlik belgesini alır ve Ankara Musiki Öğretmen Okulu'na, Tarih ve Yurt Bilgisi öğretmeni olarak atanır (1929-1930). Türk Tarih Kurumu'nun kuruluş çalışmalarında yer almış ve orada uzun yıllar Asbaşkanlık yapmıştır. Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü'nün de müdürlüğünü yapmıştır. Akademik çalışmalarına devam eden Afet İnan, 1938'de lisans, 1939'da doktora çalışmalarını tamamlayarak 1942'de doçent ve 1950'de de profesörlüğe yükselir. Prof. Dr. Afet İnan'ın ****** ve Türk tarihi ile ilgili birçok yayını bulunmaktadır. 8 Haziran 1985 tarihinde ölmüştür. ****** vasiyetnamesinde Afet İnan için; "yaşadığı müddetçe şimdilik (şimdiki halde) ayda 800 lira verilecektir" diye vasiyette bulunmuştur. NEBİLE Temmuz 1927'de İstanbul Çapa Öğretmen Okulu'ndan üç kız öğrenci Dolmabahçe Sarayı'na getirilmişti. Bunlardan Nebile ******'ün manevi kızı olarak kalmıştır. Daha sonra öğrenimi için Ankara'ya getirilen Nebile, evlenme çağı geldiğinde, o yılların Viyana Büyükelçiliği Baş Katibi, Tahsin Bey'le evlendirilmiştir. Düğün 17 Ocak 1929'da Ankara Palas'ta, ****** ve diğer davetlilerin katılmasıyla yapılmıştır. ******'ün hastalandığı günlerde Nebile de hastalanmıştı. Yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak hayata gözlerini kapamıştır. Rukiye ERKİN ****** Rukiye'yi bir Konya gezisinde tanımıştı. O vakitlerde Rukiye hayatının en zor yıllarını yaşıyordu. Kimsesizdi. ******, Rukiye'yi Ankara'ya getirerek bakımını ve okutulmasını sağlamış ve bir Jandarma Yüzbaşısı ile evlendirmiştir. Nikahları Ankara Belediyesi'nde kıyılmış, zamanın İç İşleri ve Dış İşleri Bakanları da şahitlik etmişlerdir. Düğünleri İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda yapılmış, düğünde ****** ilk dansı Rukiye ile yapmıştır. Abdürrahim TUNÇOK Evlatlıklarından Abdürrahim, o zamanlar Van'dan aldığı kimsesiz bir çocuktur. İstanbul'a getirdiği sekiz yaşındaki Abdürrahim'i Beşiktaş Akaretler'de 78 numaralı evlerinde annesi Zübeyde Hanım'ın yanına bıraktı. Zaferden sonra da Ankara'ya getirerek, Salih Bozuk'un oğlu Cemil ile beraber Çankaya Köşkü'ne yakın bir ilkokula yazdırdı. Daha sonra Sanayi Mektebi'ne gönderilen Abdürrahim, ****** Latife Hanım'la evlenince İzmir'e Zübeyde Hanım'ın yanına gönderilmiş ve ayrıldıklarında tekrar Ankara'ya geri getirilmiştir. Mustafa Kemal, öğrenimine yurtdışında devam etmesini uygun gördüğü Abdürrahim'i 1929 yılında Berlin Teknik Üniversitesi'ne göndermiş ve tüm giderlerini karşılamıştır. 1934 yılından sonra Tunçok soyadını alan Abdürrahim Bey Savarona Yat'ının satın alınması görüşmelerinde tercümanlık yapmıştır. Zübeyde Hanım, ölümünden yıllar sonra 1971'de açılan vasiyetnamesinde Abdürrahim Tunçok'a 20 lira verilmesini istemiştir. | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:23 pm | |
| ÇALIŞMA ARKADAŞLARI ALİ FUAT CEBESOY (1882 - 1968) Kurtuluş Savaşı komutanlarından, diplomat ve siyaset adamı. 1882 yılında İstanbul'da doğdu. Babası İsmail Fazıl Paşa'nın gönülsüzlüğüne rağmen, girdiği Harp Okulu'nda Mustafa Kemal ile aynı sınıfa düşmesi bir bakıma gelecekteki kaderini çizmiş oldu. Cebesoy'un Beyrut'ta başlayan kıta hizmetleri, 1908'deki Roma Askeri Ateşeliği dışında, çok hareketli geçti. Trablus'ta savaş başlar başlamaz (1911) oraya ilk gidenler arasındaydı. Balkan Savaşı sırasında Karadağ'da, Yanya Kalesinde, Pista ve Pisani muharebelerinde, 1. Dünya Savaşının başında tümen komutanı olarak katıldığı Kanal Hareketinde, büyük başarılar gösterdi. İstanbul Hükümeti'nin İçişleri Bakanı, Mustafa Kemal'in görevsizliğini bir genelgeyle açıklayınca Ali Fuat Paşa'da kendi bölgesindeki valilere ve mutasarrıflara kendisinden gelecek emirlere göre hareket edilmesini bildirdi (1919). Ayrıca, her tarafta Müdafaa-i Hukuk ve Reddi İlhak Cemiyetlerinin kurulacağını ilgililere hatırlattı. Bu çabaları takdirle karşılandığı için, Sivas Kongresi sonrasında Cebesoy, Umum Kuvayı Milliye komutanı olarak görevlendirildi. Kendisini çekemeyenlerce Çerkez Ethem taraftarlığıyla suçlandı. Doğru olmadığı sonradan belgelerle ortaya konan bu suçlama üzerine, ayaklanmaların bastırılmasından sonra, Ankara'ya çağrılarak Moskova Büyükelçiliğine atandı. Mustafa Kemal'in talimatını yerine getirmekle yükümlü olduğu bu zor görevi başarıyla yürüttü ve 10 Mayıs 1921'de Ankara'ya dönerek Mecliste siyasi çalışmalarına başladı. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti başkanlığını yaptı. 1925'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kurucuları arasında yer aldı. Ertesi yıl (1926) İzmir Suikasti dolayısıyla Ali Fuat Paşa da tutuklandı, yargılandı ve beraat etti. Cebesoy'un ikinci dönem siyasi hayatı İnönü'nün Cumhurbaşkanlığı yıllarında başladı. Milletvekili olarak tekrar Meclise girdikten sonra Bayındırlık Bakanlığı (1939-1943) ve bir ara TBMM Başkanlığı da (1947-1950) yaptı. 1968 yılında öldü. CELAL BAYAR (1883 - 1985) Parlamenter, devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti'nin 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, 1883 yılında Bursa-Gemlik'te doğdu. İlk ve orta öğrenimini babası Abdullah Fehmi Efendi'nin yanında yapan Bayar, Gemlik mahkeme ve reji kalemine memur olarak girdi. Daha sonra Ziraat Bankası'nda çalışmaya başladı. Bu arada Harir Darutariri okuluna devam etti. 1990'da İttihat Terakki Cemiyeti'nin kurduğu gönüllüler taburuna yazıldı. Zamanla bu partinin sayılı üyeleri arasına girdi. İzmir'de kurulan cemiyetin genel sekreterliğini yürüten Bayar, Kız Lisesi'nin ve Şimendifer Okulunun açılmasına ön ayak oldu. I. Dünya Savaşı'ndan sonra İzmir'de kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin de faal üyeleri arasına katıldı. 1920 tarihinde Bursa milletvekili olarak Büyük Millet Meclisi'ne katılan Bayar, aynı tarihte İktisat Bakanlığı'na vekalet etti. Çerkez Ethem'in isyanı sırasında, Ethem'i ikna etmek için gönderilen heyete başkanlık etti. 1921'de İktisat Başkanlığı'na getirildi. Lozan Konferansı'na müşavir üye olarak katıldı. 1924'te Türkiye İş Bankası'nı kurma görevini üstlendi. 1937'de İsmet İnönü'nün başbakanlıktan ayrılması üzerine, ****** tarafından Türkiye Cumhuriyeti'nin 14. Başbakanı olarak tayin edildi ve ilk kabinesini kurdu. ******'ün ölümünden sonra, Cumhurbaşkanlığı'na seçilen İsmet İnönü tarafından da başbakan olarak tayin edildi. Daha sonra İnönü ile anlaşamadığından, yerini 3 Mayıs 1939'da Doktor Refik Saydam'a bıraktı. CHP'de arkadaşları ile 1945'de Dörtlü Takrir'i verinceye kadar görev aldı ve bu tarihte Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan ile birlikte Demokrat Parti'yi kurdu. 14 Mayıs 1950 genel seçimlerinde genel başkanı bulunduğu Demokrat Partinin iktidarı büyük çoğunlukla kazanması ile 22 Mayıs 1950'de toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi Bayar'ı Cumhurbaşkanlığına seçti. 1954-1957 genel seçimlerinden sonra da Meclis tarafından Cumhurbaşkanlığına seçilen Celal Bayar, 10 yıllık Cumhurbaşkanlığı döneminde Adnan Menderes'i başbakan olarak tayin etmiştir. Bayar, 27 Mayıs 1960'da Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yönetime el koymaları ile tutuklanarak Yassıada'ya götürüldü. 16 ay süren soruşturma ve yargılamadan sonra, Yassıada Yüksek Adalet Divanı tarafından, 15 Demokrat Parti, ileri geleni ile birlikte idama mahkum edilmiştir. Milli Birlik Komitesi, idamlardan üçünü (Menderes, Zorlu, Polatkan) onaylarken, başta Celal Bayar olmak üzere, 12 Demokrat Parti ileri geleninin idam hükmünü müebbet hapse çevirmiştir. Yassıada'dan Kayseri cezaevine götürülen Bayar, orada rahatsızlanmış, evinde tedavi edilmek üzere serbest bırakılmıştır (7 Kasım 1964). CEVAT ABBAS GÜRER (1887 - 1943) Mustafa Kemal'in başyaveri olan Cevat Abbas, 1887 yılında Niş'te doğdu. Mustafa Kemal ile Samsun yolculuğuna seçilenler arasındaydı. Harp Okulu'nu 1908 yılında bitirdi. İtalya, Balkan ve I. Dünya Savaşlarında bulundu. Üsteğmen rütbesiyle katıldığı Çanakkale Savaşında, Mustafa Kemal, Cevat Abbas'ı emir subayı olarak karargahına aldı. 1916'da yüzbaşılığa yükseldi. 16 Mayıs günü Samsun'a gitmek üzere Bandırma Vapuru'na binerken, merkezi Erzurum'da bulunan 9. Ordu Müfettişliği başyaveriydi. Cevat Abbas, Samsun'dan Erzurum'a varıncaya kadar Mustafa Kemal'in yazışma işlerini yönetti. Sivas Kongresinde, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti mensuplarının Meclisi Mebusan seçimlerine girebilmeleri görüşü benimsenince Bolu'dan milletvekili seçildi ve İstanbul'a gitti. Meclisi Mebusan dağıtıldıktan sonra Ankara'ya döndü ve Birinci TBMM'ne Bolu milletvekili olarak katıldı. Erzurum'da istifa etmesiyle son bulan askerlik hayatı, 1920'de yeniden başladı ve yüzbaşı rütbesiyle Kurtuluş Savaşına katıldı. Yozgat Ayaklanmanın bastırılmasında gösterdiği çalışmalarından dolayı kendisine İstiklal Madalyası verildi. Rütbesi 1923'te binbaşılığa yükseltildi. 1924'te kurulan İş Bankasının kurucuları ve hisse sahipleri arasında Cevat Abbas da vardı. Cevat Abbas Gürer'in 1941 yılına kadar milletvekilliği yaptı. Mustafa Kemal'le ilgili hatıralarını, Ebedi Şef Kurtarıcı ******'ün Zengin Tarihinden Birkaç Yaprak (1939) adlı kitapta topladı. 1943 yılında Yalova'da öldü. FALİH RIFKI ATAY (1894 - 1971) Gazeteci ve yazar. 1894 yılında İstanbul'da doğdu. Fıkra, makale, gezi türlerindeki gazete yazılarıyla ve özellikle ******'ü yakından tanıtan anılarıyla ün kazanan Falih Rıfkı Atay, Kovacılar semtindeki Rehberi Tahsil Rüştiyesi'ni bitirdikten sonra Hüseyin Cahit'in Yalçın müdürlük yaptığı Mercan İdadisi'nde öğrenimini tamamladı. Darülfünunun Edebiyat bölümünü bitirdi. İdadide edebiyat öğretmeni olan Celal Sahir Erozan ile kendisinden bir ileri sınıfta okuyan Orhan Seyfi Orhon, Falih Rıfkı'nın edebiyat beğenisinin gelişmesine yardımcı oldular. İlk Yazıları, Serveti Fünun dergisinin genç yazarlara ayrılan ek sayfalarında yayımlanan Falih Rıfkı'nın Tecelli(1911) dergisi ile Süleyman Bahri'nin yönettiği Kadın(1912) dergisinde Cenap Şahabettin ile Ahmet Haşim'in eserlerini hatırlatan şiirleri çıktı. 1912'de Tanin gazetesinde düz yazıları yayımlanmağa başladı; İstanbul Mektupları, Edirne mektupları gibi yazıları çıktı. 1913-1914 yıllarında sadaret ve Dahiliye Nazırlığı kalemlerinde çalıştı. Dahiliye Vekili Talat Paşa ile birlikte gittiği Bükreş'ten Tanin gazetesine röportaj yazıları yolladı. Bu dönemdeki yazıları, Türkçülük ve Türkçecilik akımlarının etkisini taşıyordu. I. Dünya Savaşında yedek subay olarak Suriye'ye gitti; 4. Ordu kumandanı Cemal Paşa'nın hususi katipliğini yaptı. Suriye ve Filistin'deki savaş anılarını "Ateş ve Güneş" (1918) kitabında topladı. Cemal Paşa'nın Bahriye nazırı olması üzerine Kalemi Mahsusa müdür yardımcılığına getirildi (1917). Kazım Şinasi Dersan, Necmettin Sadık Sadak, Ali Naci Karacan ile birlikte Akşam Gazetesini çıkarmağa başladı (1918). Bu gazetede Günün Fıkraları başlığıyla sürekli yazılar yazdı. Kurtuluş Savaşını destekleyen etkili yazıları dolayısıyla idam istenerek Kürt Mustafa Divanı Harbi'ne verildi. Fakat İnönü Zaferinin kazanılması üzerine Divanı Harp tutumunu değiştirdiği için idamdan kurtuldu. Kurtuluş Savaşı sona erdiği sırada İzmir'de ****** ile görüşmeğe gelen gazeteciler arasındaydı. ******'ün isteği üzerine İkinci Büyük Millet Meclisi'ne Bolu'dan milletvekili seçildi (1922). Daha sonra uzun yıllar Ankara Milletvekili olarak T.B.M.M.'de bulundu. Hakimiyeti Milliye, Milliyet ve Ulus gazetelerinin başyazarlığını yaptı. Yeni Türk Alfabesinin hazırlanması ve uygulanması sırasında Dil Encümeninde görev aldı. Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın tutumuna şiddetle karşı çıktı. Ulus gazetesinin başyazarlığını yaptığı dönemde Ankara şehir planı jürisinde üyelik ve İmar Komisyonunda başkanlık yaptı. 1946'da çok partili döneme geçildikten sonra Ulus gazetesinde CHP'nin savunuculuğunu sürdürdü. Demokrat Parti'nin 1950'de iktidara geçmesinden sonra Dünya Gazetesini kurarak (1952) muhalefete geçti; yeni iktidara karşı ****** devrimlerini savundu. Falih Rıfkı Atay, sağlam, atak, çekici, anlatımı ve duru Türkçesiyle Cumhuriyet basınının Encümeninde usta kalemlerinden biriydi. Günlük siyasi olayları ele alan başyazı ve fıkraları yanında Ulus ve Dünya gazetelerinde Pazar günleri yayımladığı haftalık yazılarında çok usta bir deneme ve söyleşi yazarı niteliği gösteriyordu. Gezi ve anı türlerinde Cumhuriyet döneminin çok ilginç ürünlerini verdi. Eserleri: "Eski Saat" (1933), "Niçin Kurtulmamak?" (1953), "Çile" (1955), "İnanç" (1965), "Kurtuluş" (1966), "Pazar" "Konuşmaları" (1966), "Bayrak" (1970), "Ateş ve Güneş" (1918), "******'ün Bana Anlattıkları" (1955), "Mustafa Kemal'in Mütareke defteri" (1955), "Çankaya" (1961), "Batış Yılları" (1963), "******'ün Hatıraları" ; "1914-19" (1965), "****** Ne idi?" (1968), "Faşist Roma", "Kemalist Tiran, Kaybolmuş Makedonya" (1930), "Deniz Aşırı" (1931), "Yeni Rusya" (1931), "Moskova-Roma" (1932), "Bizim Akdeniz" (1934), "Taymis Kıyıları" (1934), "Tuna Kıyıları" (1938), "Hind" (1944), "Yolcu Defteri" (1946), "******çülük Nedir?" (1966), "Roman" (1932). | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:24 pm | |
| FETHİ, ALİ OKYAR ( 1880 - 1943) Devlet adamı ve Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın kurucusu. Pirlepe'de doğdu. İyi bir öğrenim gördü. Vatan Hürriyet Cemiyeti'nde Mustafa Kemal ile beraber çalışdı. 1908 da Paris'te ateşemiliter olan Fethi Bey, Trablusgarp Savaşı çıkınca Paris'ten ayrıldı, Afrika'da yapılan savaşlara katılmak üzere Trablusgarb'a geçti. 1913'de İttihat ve Terakki Genel Merkezi'ne üye seçilmiş ve Genel Sekreter olmuştur. Aynı yılın son aylarında Sofya'ya elçi olarak tayin edildi. İzzet Paşanın kısa süren Sadrazamlığında Dahiliye Nazırı olarak görev alan Fethi Bey, Damat Ferit Paşa tarafından tutuklandı. Bütün muhaliflerini ortadan kaldırmak isteyen Damat Ferit, Fethi Bey'i Enver, Cemal ve Talat Paşaların kaçmalarına göz yummakla suçlandırmış ve Malta'ya sürgüne göndermiştir. Ancak tutuklanan İngilizler'le değiştirilmek suretiyle 1921 yılında Malta'dan kurtarıldı. Büyük Millet Meclisi tarafından Büyük Taarruzda Dahiliye Nazırı olarak seçilen Fethi Bey, Roma, Paris ve Londra'ya giderek; Yunanlıların Anadolu'dan çekilmelerini sağlayacak bir barış için çalışmıştır. Fethi Bey bu durumu, o sırada taarruz hazırlıklarını tamamlamak üzere bulunan Mustafa Kemal'e bir telgrafla birdirdi. Daha sonra da Ankara'ya döndü. Rauf Orbay'ın Başbakanlık görevinden ayrılması üzerine Başbakan seçildi (4 Ağustos 1923). Cumhuriyetin ilanı sırasında yaşanan kabine buhranı üzerine Başbakanlıktan ayrıldı. Mustafa Kemal'in Cumhuriyetin ilanına karar verdiği sırada, O'nun yanında bulunmuş ve Mecliste takip edilecek çalışma şeklini beraberce tespit etmişlerdir. Fethi Bey, Cumhuriyetin ilanından sonra TBMM Başkanı seçildi. Terakkiperver Fırkanın kurulmasından sonra, Başbakanlıktan ayrılan İsmet İnönü'nün yerine tekrar başbakanlığı seçilen Fethi Okyar, Şubat 1925'te başlayan Şeyh Sait İsyanı sırasında Başbakanlıktan ayrıldı. Büyükelçi olarak çalıştığı Paris'ten, 1930 yılında dinlenmek için yurda gelen Fethi Okyar'a Mustafa Kemal tarafından yeni bir parti kurması teklifi yapılması üzerine, Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurdu. Fakat bu parti kapatıldı. Mustafa Kemal'in ölümünden sonra da çalışmalarına devam eden Fethi Okyar, 12 Mart 1941'de Adliye Vekaleti görevinden ayrılmış ve birkaç yıl sonra 7 Mayıs 1943'de ölmüştür. FEVZİ, MUSTAFA ÇAKMAK (1856 -1950) Asker ve siyaset adamı. 1856 yılında İstanbul'da doğdu. Anadolu'da kurtuluş kaynaşmaları başladığı sırada, Saray'ın gözde adamları arasındaydı. 1898 yılında kurmay yüzbaşı olarak Akademi'yi bitirdikten sonra, Arnavutluk'ta görev yaptı (1899). Arnavutluk ve Rumeli vilayetleriyle ile ilgili ıslahat kararlarını uygulamakla görevli heyette bulundu (1912); 1917'de Diyarbakır'da tümen komutanlığı; aynı yıl Filistin'de 7. Ordu komutanlığı yaptı. 1918'de Genelkurmay Başkanlığında görevliydi ve Mustafa Kemal'in Samsun'a hareketinden bir gün önce de 1. Ordu müfettişliğine atandı. 1919 yılı başlarında Ali Rıza Paşa Kabinesi'nde Harbiye nazırı oldu. Fevzi Paşa 3 Mayıs 1920'de Kozan milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine katıldı; aynı gün de Milli Savunma Bakanlığına ve İcra Vekilleri heyeti reisliğine getirildi. 1920 sonlarında Erkânı Harbiye'si Umumiye vekil vekiliydi. 1921'de II. İnönü Savaşı'ndan sonra Korgenerallik rütbesiyle Genelkurmay Başkanlığına getirildi. Sakarya Zaferi'nin ardından da Meclis'ten mareşallik rütbesini aldı. İlk yıllarda aynı zamanda milletvekiliydi ama 1925'te askerlikle siyaset arasında bir seçim yapma durumunda kalınca asıl mesleğinde karar kıldı ve 1944 yılında yaş haddinden emekliye ayrılıncaya kadar Genelkurmay Başkanlığında kaldı. En büyük başarısı ****** ile İnönü'nün de kesinlikte aynı görüşte olmalarından güç alarak, orduyu siyaset dışında bırakabilmesiydi. Çakmak, askerlik hayatını iki ayrı döneminde, iki eser yayınladı: "Gorbi Rumeli'nin sureti ziya ve Balkan Harbi'nde Garp cephesi hakkında konferanslar" (1927) ve "Büyük Harbde Şark cephesi hareketleri" (1936). Mareşal Fevzi Çakmak, 1948'de siyaset sahnesine çıktı ve emekliye ayrılışından sorumlu tuttuğu İnönü'ye karşı çıkmak için DP listesinden İstanbul milletvekili olarak Meclise girdi. ****** dönemi bakanlarından Cami Baykut ve Tevfik Rüştü Aras ile birlikte sol eğilimli İnsan Hakları Derneğini kurdu. HASAN RIZA SOYAK (1888 - 1970) Yönetici ve siyaset adamı. 1888 yılında Üsküp'te doğdu. Rüştiye'yi bitirdikten sonra İstanbul'da, Vilayet kaleminde devlet hizmetine girdi; kısa bir süre sonra buradan İstanbul Merkez Komutanlığına bağlı Sıkıyönetim Komutanlığı hatipliğine geçti (1914). Aynı yıl 1. Kolordu Kurmaylığı bürosunda görevlendirildi. I. Dünya Savaşı'nın ilk yılını burada geçirdi ve 1916'da 2. Kolordu Kurmaylığında aynı nitelikte bir göreve nakledildi (1918). Savaşın son iki yılında Harbiye Nezaretinde idi. Hasan Rıza, Ankara'da önce TBMM'ye hatip olarak girdi (1922). Bu görev, kendisini sürekli olarak Mustafa Kemal'in yakınında tutuyordu. Mustafa Kemal, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, kendisini mutemet olarak Çankaya Köşkü'ne aldı (1924). 1927'de özel kalem müdürü, 1932'de genel sekreter vekili, 1934'te de genel sekreter oldu. Genel sekreterliği sırasında bir dönem de Burdur milletvekilliği yaptı. Hasan Rıza'nın görevleri değişirken aynı kalan bir şey vardı; Mustafa Kemal'in kendisine karşı beslediği güven ve bu güven sebebiyle Mustafa Kemal'in değişmez vekil harçlığı. Bu görevle, Hasan Rıza başından sonuna Mustafa Kemal'in özel hesaplarını tutan ve harcamalarını yapan kişi olarak kalmıştır. 1970 yılında İstanbul'da öldü. İSMET İNÖNÜ (1884 - 1973) Asker, devlet adamı ve Türkiye'nin ikinci Cumhurbaşkanı. Mustafa İsmet 1884 yılında İzmir'de doğdu. İlköğrenimini Sivas'ta bitirdi. 1882'de Sivas Askeri Rüştiyesi'ne girdi. 1895'te Rüştiye'yi tamamladı. Bir yıl Sivas'ta, Mülkiye İdadisi'nde okudu. 1897'de bu okulu bitiren Mustafa İsmet, Halıcıoğlu'nda (İstanbul) o zaman "Mühendishane-i Berrii Hümayun" denilen kara topçu okuluna girdi. 1903'te Harbiye'yi bitirdi. Yüksek askeri eğitime yatkın görüldüğünden, 1903'te Pangaltı'daki Harp Okulu'nda bulunan Erkânı Harbiye'ye (Kurmaylar Akademisi) alındı. Mustafa İsmet'in Mustafa Kemal, Kâzım Karabekir, Fethi Okyar, Ali Fuat Cebesoy, Asım Gündüz vd. ile aynı çatı altında buluşup tanışması bu okulda başladı. Mustafa İsmet Bey, kıta stajını tamamlamak üzere, Edirne'de merkezleşen İkinci Ordu'da görevlendirildi. Edirne'de 8. Topçu Alayı 3. Bölük komutanlığına atandı. İki yıl bu görevde kaldı (12 Eylül 1906). Bölük stajı bitince 2. Ordu kurmay heyetine alınarak (25 Eylül 1908), Edirne'de 2. Süvari Tümeni'ne verildi. 1907 yılı içinde, o sırada Selanik'te bulunan arkadaşı Fethi Bey'den dolaylı olarak aldığı bir mektupla, İttihat ve Terakki Partisi'ne girmiş, gizli teşkilatın başına geçmişti. Genç Türkler İhtilali patlayınca (24 Temmuz 1908) Edirne'de fiilen, orduya ve sivil idareye el koydu. Ertesi yıl 31 Mart 1909 irtica hareketi olarak bilinen İstanbul askerî ayaklanmasını bastırmak için Rumeli'den yürüyen Hareket Ordusu'na katıldı. İnönü, hayatının en önemli başarılarından birini Yemen'de elde etti. Asi Yemen İmamı Yahya Hamidettin'le, hem de imamın elinde olan dağlık bölgede açık müzakereye girişti. İmparatorluğun tarihinde devletin topraklarında, fakat Türk olmayan bir halkla, ilk defa önemli bir anlaşma imzalandı, yüz yıllık Yemen isyanları kesildi. İsmet Bey'in oradaki görevi 26 Şubat 1910 ve 5 Mart 1912 tarihleri arasındadır. 5 Mart 1912'de İstanbul'a geldi ve Harbiye Nezareti'nde, çoğunlukla Harbiye nazırı ve Başkomutan vekili Enver Paşa'nın emrinde, 1915 yılına kadar görevde kaldı. 26 Nisan 1912'de binbaşı, 23 Kasım 1914'te kaymakam (yarbay) oldu. 30 Ocak 1916'da kıta hizmetini yapmak üzere 4. tümen komutanlığına atandı. Ondan sonraki askeri görevleri, Birinci Dünya Savaşı içinde ve hepsi de Doğu cephesiyle Suriye cephesinde geçti. 14 Mayıs 1917'de 20. ve 2 Temmuz 1917'de 3. Kolordu komutanlıklarına atandı. Ocak 1920'de Garp Cephesi komutanlığı görevini aldı. Kuruluş halindeki düzenli ordu ile cephede Yunan kuvvetlerine karşı savaşan İnönü (İnönü Savaşları), yine aynı cephede Çerkez Ethem'le mücadele etti. Birinci İnönü Savaşı sonunda tuğgeneral olarak İzmir'e varışından birkaç gün sonra, 13 Eylül 1922'de tümgeneral, aynı yılın 30 ağustosunda da korgeneral oldu. Mudanya Mütarekesi görüşmelerini yürütmek üzere Mustafa Kemal tarafından görevlendirildi (26 Ekim 1922). Daha sonra Lozan Konferansı'na gidecek heyete başkan olarak seçildi. Bu görevi bakan düzeyinde yerine getirmesi gerektiği için Dışişleri bakanlığına getirildi. Lozan'a giden İsmet Paşa, buradan başarılı bir diplomat olarak döndü. Lozan'dan dönüşünde başbakanlığa getirildi (29 Ekim 1923) ve kısa bir süre bu görevden ayrıldıktan sonra 3 Mart 1925'te tekrar hükümet başkanı olunca, bu görevi 1937'ye kadar sürdü. ******'ün ölümünden sonra yeni bir devlet başkanı seçiminde ilk akla gelen isimdi. Nitekim 11 Kasım 1938'de 348 üyenin hazır bulunduğu Millet Meclisi'nde yapılan seçimde İnönü'nün aldığı oy sayısı 348'di. 1950 seçimleri Türkiye'de 27 yıllık CHP iktidarına son verdiği vakit, 14 yıllık Başbakan ve 12 yıllık devlet başkanı İsmet Paşa sonucu kaçınılmaz sayıyordu. İsmet paşa, 1972'de partiden ayrıldıktan ve siyasî hayatını eski cumhurbaşkanı olarak yararlandığı Senato üyeliğine inhisar ettirdikten sonra, yalnız 1973 seçim kampanyası sırasında siyasi sahnede bir kez daha göründü. İsmet Paşa, 25 Aralık 1973'te öldüğü vakit nereye gömüleceği konusu karara bağlandı ve Anıtkabir olarak belirlendi. | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:25 pm | |
| İZZETTİN ÇALIŞLAR (1882 - 1951) Asker, Kurtuluş Savaşı komutanlarından ve siyaset adamı. 1882 yılında Yanya'da doğdu. İstanbul'da Milli Savunma Bakanlığı Personel Dairesi emrinde çalışmayı reddederek Mudanya'da Milli Mücadele kuvvetlerine katıldığında (1 Temmuz 1920) yarbaydı. O tarihe kadar Üsküp'ten Anafartalar'a uzanan çeşitli yerlerde görev yaptı. Çalışlar, Milli Mücadele'yi yürüten kuvvetlerden 23. Tümen komutanlığına atandı, 20. Kolordu'nun da komutan vekilliğiyle görevlendirildi. Kütahya-Eskişehir, Birinci ve İkinci İnönü ve Sakarya Meydan Savaşları'nda tümen ve grup komutanı olarak bulundu. 1921'de albaylığa, 1922'de generalliğe yükseldi. 1926'da korgeneral oldu. Bu sırada 1. Ordu'ya komuta ediyordu ve bir ara İzmir valiliği ile Askerği Mahkeme üyeliği de ek görev olarak kendisine verilmişti. Çalışlar, 1930'da orgeneralliğe yükseltildikten sonra ordu komutanı olarak 1939'a kadar görevini sürdürdü. Emekliye ayrıldıktan sonra Aydın (1939), Muğla (1940 ve 1943), Balıkesir (1943) milletvekili olarak Meclis'de bulundu. 1951 yılında İstanbul'da öldü. KAZIM KARABEKİR (1882 - 1948) Asker, Milli Mücadele kahramanlarından ve siyaset adamı. 1882 yılında İstanbul'da doğdu. İlköğrenimini değişik yerlerde tamamladı. Ortaokul ve liseyi Fatih Askeri Rüştiyesi'nde ve Kuleli Askeri Lisesi'nde okudu. Karabekir, Harp Okulu'nda Mustafa Kemal ile tanıştı.1902'de Harp Okulu'nu, 1905'te Harp Akademisi'ni bitirdi.1909'da İstanbul'da patlak veren 31 Mart Olayı'nı bastırmak üzere buraya gönderilen Hareket Ordusu'nda Mustafa Kemal ile birlikte Kazım Karabekir'de vardı. Birinci Dünya Savaşı başlarında yarbaylığa yükselen Karabekir, savaş yılları boyunca İran sınırında, Halep'te, Doğu Cephesi'nde, Çanakkale'de bulundu. 1917'de atandığı Diyarbakır'daki 2. Kolordu komutanlığından sonra, Erzincan yakınındaki Kafkas Kolordusu'nun başına getirildi ve bu görevi sırasında Emenileri püskürterek Erzincan ve Erzurum'u geri aldı. Sarıkamış'taki kolordu ile işbirliği yaparak Kars ve Gümrü kalelerinin alınmasında üstün başarı gösterdi. Bunun sonucu olarak da generalliğe yükseltildi. Karabekir'in hayatındaki önemli dönüm noktalarından biri Doğu'daki görevine gidişiyle başlar. Asıl başlangıç tarihiyse Mustafa Kemal'in Samsun'a çıktıktan sonra, kendisiyle temasa geçmesidir. O günden başlayarak Karabekir'in sınıf arkadaşı Mustafa Kemal ile tam bir işbirliği yapacak ve bu beraberlik Kurtuluş Savaşı'nın sonuna kadar sürecektir. Kazım Karabekir Doğu'da Milli Mücadele'yi sürdürürken Edirne milletvekili olarak birinci Büyük Millet Meclisi üyeleri arasına girdi ve böylelikle siyasi hayata atıldı. 1923 seçimlerinde de İstanbul'dan milletvekili seçildi. Aynı zamanda merkezi Ankara'da olan 1. Ordu'nun komutanlığı görevini aldı. 1.dönem milletvekilliği sırasında pek faal olamayan Karabekir, 1923'ten sonra Parlamento'da sayıları oldukça azalan Mustafa Kemal'in muhalifleri arasında yer aldı. Çok geçmeden de Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Cafer Tayyar Eğilmez Paşalarla birleşerek Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kurdu (1924) ve bu partinin genel başkanlığını üzerine aldı. Partinin ömrü uzun olmadı ve 1926'da Mustafa Kemal'e karşı yapılan suikast girişiminden sonra kapatıldı. Kazım Karabekir 1948 yılında Ankara'da öldü. KAZIM ÖZALP (1880 - 1968) Devlet adamı. 1880 yılında Köprülü-Yugoslavya'da doğdu. Harp Okulu'nu (1902) ve Harp Akademisi'ni (1905) bitirdi. Selanik'te 36.Alay 2.Bölük komutanlığına atandı. Daha sonra, İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne giren Kazım Bey, 31 Mart isyanını bastıran hareket ordusuyla birlikte İstanbul'a geldi (1909). Balkan Savaşından sonra, İstanbul Merkez Komutanlığı yardımcılığına atandı (1913). 1914'te Binbaşı oldu. Van Seyyar Jandarma Alayı komutanıyken(1914), I.Dünya Savaşı'na katılarak Ruslara karşı savaştı. Yunanlıların İzmir'i işgalinde, Balıkesir'deki 61.Tümen komutanlığında görevliydi ve o çevrede Kuvayı Milliye'yi örgütledi. Bu arada Balıkesir Milletvekili olarak TBMM'ye girdi (1920). Meclis tarafından İzmir Şimal Cepheleri komutanlığına atandı. Sakarya Savaşı'na ve Büyük Taarruz'a katılarak 1921'de Tümgeneral, 1922'de Korgeneral oldu. 1922-1924'te Milli Savunma Bakanı, 1924-1935'te Meclis Başkanıydı. Bu arada orgeneralliğe yükseldi (1926). 1935'te ikinci defa Milli Savunma Bakanlığına getirildi. 1943'te CHP Meclis grup başkanvekili oldu. 1950 seçimlerinde Van'dan milletvekili seçildi ve 1954'te siyasi hayattan çekildi. KILIÇ ALİ (1888 - 1971) Asker ve siyaset adamı. Askeri okulu bitirdikten sonra binbaşı rütbesiyle I.Dünya Savaşına katıldı. Kurtuluş Savaşında Maraş, Antep yöresinde milli kuvveti kurmakla görevlendirildi. Karayılan ve Şahin Bey ile birlikte bu bölgede çıkan ayaklanmaları ve Kırşehir isyanını bastırdı. Maraş, Antep ve Urfa'da bulunan Fransız kuvvetlerine karşı yapılan çatışmalardaki başarısı ona, Antep kahramanı olarak ün sağladı. Ağrı isyanı sırasında kurulan İstiklal Mahkemeleri'nde üyelik yapan Kılıç Ali, 1920-1938 yılları arasında Antep milletvekilli olarak TBMM'de bulundu. 1970'de Yeni Türkiye Partisi'nin kurucuları arasında yer aldı. "Hatıralarını anlatıyor" (1955), "******'ün Hususiyetleri" (1955), "İstiklal Mahkemesi Hatıraları" (1955) adlı kitapları vardır. MAZHAR MÜFİT KANSU (1873 - 1948) Siyaset adamı ve idareci. 1873'de Denizli'de doğdu. Edirne'de gördüğü ilk ve orta öğreniminden sonra Gelibolu'da (1891) ve Edirne İdadisi'nde tarih ve matematik öğretmenliği yaptı. 1897'den sonra idareci olarak görev alan Kansu, Havza, Çorlu, Çisriergene ve İskeçe kaymakamlığında, 1908'den sonra da Gümülcine, Lazistan, Mersin, İzmit ve Balıkesir mutasarrıflıklarında bulundu. İdareciliğinin yanı sıra siyasetle de ilgilenerek İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin üyeleri arasında yer aldı. 1918'de Rus istilasından yeni kurtulan Bitlis'e vali atandı. Heyeti Temsiliye üyeliğine seçildi. Heyet, Ankara'ya geldiği sırada İstanbul'da son Meclisi Mebusan toplanıyordu. Kansu, Mustafa Kemal'in de isteğiyle İstanbul'a gitti. Felahı Vatan Grubunun çalışmalarına katıldı ve Meclise Hakkari Milletvekili olarak girdi. Heyet adına Vahdeddin ile görüşerek ona Anadolu'ya geçmesini teklif etti. İstanbul işgal edilip Meclisi Mebusan feshedilince, Kansu gemiyle Beyrut'a geçti. Oradan Silifke yoluyla Ankara'ya geldiği zaman TBMM açılmıştı. Hakkari Milletvekili olarak görev aldı. Milletvekilliği dışında Elazığ valiliğine atandı. 1923, 1939 dönemlerinde Denizli Milletvekilliği ve 1925'te Doğu İstiklal Mahkemesinde başkanlık yaptı. 1939-1946'da Çoruh milletvekili olarak siyasi hayatını sürdürdü. Mustafa Kemal'in Milli Mücadele döneminde ve Cumhuriyet yıllarından olan Kansu'nun "Erzurum'dan ölümüne kadar ******'le beraber" adıyla 4 Mart 1948'den Son Telgraf gazetesinde yayımladığı anıları, 1966'da Türk Tarih Kurumu tarafından iki cilt olarak basıldı. 1948 yılında İstanbul'da öldü. | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:26 pm | |
| MUSTAFA CANTEKİN (1878 - 1955) Doktor ve siyaset adamı. 1878'de Çorum'da doğdu. İstanbul Tıp Fakültesi'nde okurken siyasetle ilgilendiği için kalebent olarak üç yıllığına Şam'a sürüldü. Burada, İstanbul'dan uzaklaştırılmak amacıyla Şam'a atanan Mustafa Kemal ile tanıştı. Dostlukları hemen o gün başladı. Mustafa Efendi'nin kitapları ilk bakışta Mustafa Kemal'in dikkatini çekti. İki Mustafa'nın dostluğu hızla gelişti ve çok geçmeden kendilerine katılan, genç subaylardan, Kırşehirli Lütfi Müfit (Özdeş) Efendiyle birlikte gizli Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'ni kurdular. Sürgünden döndükten sonra öğrenimini tamamladı. Kurtuluş Savaşı başlarında Mustafa Kemal'in yanında yer aldı. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Kırşehir milletvekili olarak girdi. 1950'ye kadar da sürekli olarak Meclis'te kaldı. Milletvekilliğinin sürdüğü yıllarda bir ara da Afyon Askeri Hastanesinin başhekimliğini yaptı. Savaş yaralılarını kurtarmak için çaba gösteren Mustafa Efendi, 1955 yılında Ankara'da öldü. MUSTAFA NECATİ (1894 - 1929) Devlet adamı. 1894 yılında İzmir'de doğdu. İstanbul Hukuk Okulu'nda okudu. İzmir Öğretmen okulunda kısa bir süre öğretmenlik, Özel Şark okulunda müdürlük yaptı (1915-1918). Avukatlık yaptı. İzmir, Yunanlılar tarafından 15 Mayıs 1919'da işgal edilince, Balıkesir Cephesindeki çete savaşlarına katıldı. Anzavur kuvvetlerine karşı, Kuvayı Milliye komutanı olarak savaştı. Yunanlılara karşı girişilen savaşlarda da bulundu. Balıkesir'de, İzmir'e Doğru gazetesinde Milli Kurtuluş Savaşını destekleyen yazılar yazdı. Saruhan Milletvekili oldu (1920). İstiklal Mahkemesi başkanlığı yaptı. Millet Meclisi'nin ikinci dönemine, İzmir Milletvekili olarak girdi. Mübadele ve İmar ve İskan bakanlığına (1923) daha sonra da Adliye bakanlığına getirildi (1924). İki yıl kadar Öğretmenler Birliği başkanlığında bulundu. 1925 yılından, ölünceye kadar da Milli Eğitim Bakanlığı (Maarif Vekilliği) yaptı. Hayatının en önemli ve en etkili görevi budur. Mustafa Necati, 1928'da eğitimimizi daha üstün bir duruma getirmek için acele alınması gereken tedbirleri düşünmüş ve kanun haline getirmişti. İlk defa temelli olarak ve çok sayıda öğretmen yetiştirmekle zorunlu ilköğrenimi gerçekleştirme yolunu açtı. Onun zamanında kabul edilmiş kanunlarla öğretmenlik, bir meslek haline geldi. 1928'de Türk harflerinin kabul edilmesiyle eğitimimizde görülen gelişme de onun zamanında gerçekleşti. Sürgünden döndükten sonra öğrenimini tamamladı. Kurtuluş Savaşı başlarında Mustafa Kemal'in yanında yer aldı. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Kırşehir milletvekili olarak girdi. 1950'ye kadar da sürekli olarak Meclis'te kaldı. Milletvekilliğinin sürdüğü yıllarda bir ara da Afyon Askeri Hastanesinin başhekimliğini yaptı. Savaş yaralılarını kurtarmak için çaba gösteren Mustafa Efendi, 1955 yılında Ankara'da öldü. MUZAFFER KILIÇ (1897 - 1959) Mustafa Kemal'in yaveri. 1897'de İstanbul'da doğdu. Harp Okulu'nu, topçu teğmeni olarak bitirdi. Galiçya Cephesi'nden sonra Filistin'de 7. Ordu Müfettişliği yaverliği yaptı ve bu sırada 7. Ordu'yu komuta eden Mustafa Kemal'in karargahına geçti. Kumandanın emir subayı oldu. Bu beraberlik 1930 yılına kadar sürdü. Erzurum ve Sivas kongrelerinde, Heyeti Temsiliye çalışmalarında Mustafa Kemal'in sivil karargahında kaldı. Ankara'ya geldikten sonra görevini sürdürdü. Muzaffer Kılıç, Cumhuriyet'in ilanından sonra, baştan beri Mustafa Kemal'in yanındaki diğer subaylarla birlikte, terfi etti ve yüzbaşı oldu. Çankaya Köşkü'ndeki görevini aksatmadan, Ankara Hukuk Mektebi'ne girdi ve 1928'de mezun oldu. Kısa bir süre sonra da iş hayatına atıldı. Ticaretle uğraştı. Bir nebati yağ fabrikası kurdu. Bu arada İstanbul Şehir Meclisi üyeliğine seçildi ve uzun yıllar burada kaldı. Aynı zamanda Ankara Anonim Türk Sigorta Şirketi'nin yöneticiliğini üstlendi. 1939'da bir dönem Giresun milletvekilliği yaptı. 1959'da özel işlerini izlemek için Ankara'ya giden Muzaffer Kılıç Kızılay'da, sokakta geçirdiği bir kalp krizi sonunda öldü. MÜFİT ÖZDEŞ (1874 - 1940) Asker ve siyaset adamı. 1874 yılında Kırşehir'de doğdu. Harp Akademisindeyken çöküşe hızla yaklaşan Osmanlı İmparatorluğunun kaderini değiştirmenin yollarını arayan genç subaylar arasında idi. Hürriyetçi görüşleri benimsemiş olan Mustafa Kemal ve Ali Fuat Cebesoy gibi subaylarla yakın ilişkiler kurdu. Bu arkadaşları ile birlikte gizli bir gazete çıkarma çabası içine girdi. Girişimin cezası korktuğundan hafif oldu ve rütbesinin geri alınmasını beklerken, sürgün niteliğinde bir atanma emri aldı. Mustafa Kemal ile birlikte Şam'a gönderildi. İstanbul'da başlayan dostluk Şam'da daha koyulaştı. Mustafa Kemal ile hemen her vakit beraber idiler. Çok geçmeden sürgünde tanıştıkları, tıp öğrencisi Mustafa Efendi, düşüncelerine yeni unsurlar ekledi. Aslında o da siyasetle ilgilendiği için İstanbul'dan uzaklaştırılmıştı. Çok geçmeden bu üç arkadaş düşüncelerini gerçekleştirmek için bir örgüt meydana getirmeye karar verdiler ve Vatan ve Hürriyet Cemiyetini kurudular. Gizli cemiyetin karargahı tıp öğrencisi Mustafa Efendinin dükkanıydı. Lütfi Müfit, Milli Mücadelenin başından itibaren eski arkadaşı Mustafa Kemal'in yanında yer aldı. Kurtuluş savaşının sonuna kadar cephelerde savaştı. Savaşın sonunda Binbaşılıktan emekliye ayrılarak Meclise girdi ( 1923). 1939'a kadar Milletvekilliği yaptı. Bu süre içinde bir ara Şehremaneti müfettişliği yapan Lütfi Müfit 1940'da İstanbul'da öldü. NURİ MEHMET CONKER ( 1882-1937) 1882 yılında Selanik'de doğdu. 1902'de Harbiye'yi, 1905'de Harp Akademisi'ni bitirdi. ******'ün çocukluk ve silah arkadaşıdır. Conker Selanik'te 3. Ordu'da, Hareket Ordusu'nda, Arnavutluk Harekatında, Afrika'da Trablusgarp ve Bingazi muharebelerinde, Anafartalar'da ve Conkbayırı muharebelerinde, doğuda Muş Cephesinde bulundu. İleri saflarda yer aldığı Bolayır ve Conkbayırı muharebelerinde yaralandı. Nuri Conker, 1920 Haziranında Ankara'ya gelerek Kurtuluş Savaşı'na katıldı. Kendisine önce TBMM tarafından basın ve istihbarat müdürlüğü görevi, bir süre sonra da Ankara bölge komutanlığı verildi. Kısa bir süre de Ankara valiliği yaptı. 1921 Mart ayı için de bazı satın alma işleri için Almanya'ya gönderildi; Eylül 1920, Mart 1921 tarihlerinde 41. Tümen komutanlığı ve aynı zaman da Adana Valiliği görevini yürüttü. 1921 yılında kendi isteğiyle emekli olan Conker, 1925-1927 yılları arasında Kütahya Milletvekilliği, 1932-35 yılları arasında da Gaziantep milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi başkan vekilliği yaptı. Conker'in "Zabit ve Komutan" adlı bir eseri vardır. 1937 yılında Ankara'da öldü. ÖMER NACİ ( 1878-1916) 1878 yılında İstanbul'da doğdu. Bursa'daki Işıklar Askeri Lisesi'nde okurken hocaları da, arkadaşlarının hemen hepsi de kendisinin geleceğin başarılı bir askeri değil de güçlü bir şair ve ateşli bir hatip olarak görüyorlardı. Çok okuyordu, okuduklarının çoğu Namık Kemal'in, Tevfik Fikret'in şiirleri ve Jön Türklerin gizli yayınlarıydı. Bu yüzden de sık sık başı derde giriyordu. Bunun sonucu olarak Bursa'daki öğrenim yıllarında izin zamanlarını okulun cezaevinde geçiriyordu. Okuldan kovulmasının düşünüldüğü bir sırada bir hocasının arka çıkmasıyla1895 yılında Manastır İdadisi'ne sürüldü. Ne var ki Ömer Naci'nin bu yeni okulda ilk ilgilendiği kişilerden biri de o tarihlerde aynı okulda okuyan Mustafa Kemal oldu. Ömür boyu sürecek bir dostluk hemen o günlerde başladı. Ömer Naci güzel konuşmasıyla Mustafa Kemal'i etkiledi. Ömer Naci Subay çıktıktan sonra İttihat ve Terakki Fırkasına girdi; burada yönetim kurulu üyeliğine kadar yükseldi; İttihat ve Terakkicilerin hükümeti ele geçirmelerini sağlayan Babıali Baskınını düzenleyenlerin başında o vardı. Subay olarak Kafkas Cephesinde, İran'da bulundu. Buralarda Teşkilatı Mahsusa görevlisi olarak baskınlar düzenledi, çete savaşları vardı. 1916 yılında Kerkük'te bulunduğu bir sırada Tifüse yenildi ve öldü. | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:27 pm | |
| RAUF, HÜSEYİN ORBAY (1881-1964) Rauf Orbay 1881 yılında İstanbul'da doğdu. Milli Mücadele'ye katılmak üzere Anadolu'ya geçtiğinde imparatorluğun hemen her yanına ün salmış milli kahramanlardan biriydi. Bahriye Mektebi'ni bitirmiş, Balkan Savaşı sırasındaki deniz savaşlarında büyük başarılar göstermiş ve bu nedenle "Hamidiye Kahramanı" ünvanını kazanmıştı. İzzet Paşa kabinesinde Bahriye nazırlığı yaptı, bütün bu parlak başarıların sonunda Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş belgesi olan Mondros Mütarekesini imzalamak zorunda kaldı. Malta sürgününden dönen Rauf Orbay 1921'de Ankara'ya gittiğinde kendisine Nafia vekilliği verildi. Bakanlıktan ayrıldığı yıl Meclis ikinci başkanlığına seçildi, 1922-1923 arasında bir kaç ay Başbakanlık yaptı. 1924'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurulduğunda Rauf Orbay, daha önce İkinci Grupta başlattığı muhalefetini bu toplulukta sürdürmeyi daha uygun buldu. 1942-1944 yılları arasında Türkiye'nin Londra büyükelçisi oldu. Rauf Orbay 1964 yılında öldü. REFET BELE (1881-1963) Refet Bele 1881 yılında İstanbul'da doğdu. 1899 yılında Harp Okulu'nu, 1912'de Harp Akademisi'ni bitirdi. Birinci Dünya Savaşı'nda Filistin Cephesi'nde İkinci Gazze Muharebesi'nde başarı sağladı. Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı'ndaki görevi, Mustafa Kemal ile birlikte Samsun'a çıkışıyla başladı. Refet Bey, merkezi Sivas'ta bulunan ve Mustafa Kemal'in müfettiş olarak görevlendirildiği 3. Ordu'ya bağlı, 3. Kolordu komutanlığına atandı. Erzurum Kongresi'ne ve Samsun delegesi olarak Sivas Kongresi'ne katıldı. Aydın ve çevresinde ayaklanmalar başlayınca burada görevlendirildi. Daha sonra Çerkez Ethem Ayaklanması'nı bastırdı. Bu arada generalliğe yükseltilerek Dahiliye vekilliğine ve Batı Cephesi komutanlığına atandı. 1922'de Doğu Trakya'yı geri almakla görevlendirildi. Cumhuriyet' in ilânından sonra Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'na girdi. 1926 yılında milletvekilliğinden ve askerlikten ayrılan Refet Bele, 1935-1939 ve 1946-1950 tarihlerinde İstanbul milletvekili seçildi. RUŞEN EŞREF ÜNAYDIN (1892-1959) Ruşen Eşref Ünaydın 1892 yılında İstanbul'da doğdu. Galatasaray Sultanisini ve Edebiyat Fakültesini bitirdi. Askeri Baytar Alisi'nde, Darülmuallimini Aliyde, Türkçe ve Fransızca öğretmenliği yaptı. Yazarlık hayatına 1914'te mütercimlikle başladı. 1918'de Yeni Gün muhabiri olarak Kafkasya'ya, Tasviri Efkar muhabiri olarak Sivas'a gitti. Dergi ve gazetelerde mülakat ve gezi türünde yazıları yayımlandı. 1920'de Anadolu hükümetinin çağrısı üzerine İnebolu yoluyla Ankara'ya gitti; Türk Kurtuluş Savaşına katıldı. 1922 yılında Buhara elçiliği başkatibi oldu. Lozan Konferansında matbuat müşavirliği yaptı. TBMM ikinci döneminde Afyonkarahisar Milletvekili seçildi. Riyaseti Cumhur Umumi Katipliğinde, Tiran, Atina, Budapeşte elçiliğinde ve Roma, Londra ve Atina Büyükelçiliğinde bulundu. 1952'de emekliye ayrıldı. "Servet-i Fünun", "Donanma", "Tedrisat", "Türk Yurdu" ve "Yeni Mecmua"da yayımladığı mülakat, mensur şiir ve hatıra türünde yazılarıyla tanındı. Mustafa Kemal Paşa'nın yakın çalışma arkadaşlarından biri olan Ruşen Eşref Ünaydın, Mustafa Kemal Paşa'yı Türk basınında ilk defa tanıtmasıyla ünlüdür. SALİH BOZOK (1881 - 1941) Salih Bozok 1881'de Selanik'te doğdu. Mustafa Kemal ile önce mahalle, daha sonra da okul arkadaşlığı daha başlangıçta kaderini çizmiş oldu. İkisi de aynı okullarda okuduktan sonra aynı yıl Harp Okulunu bitirdiler. Salih Efendi jandarma sınıfına seçilmişti. Mustafa Kemal ise Akademiye devam edecek, kurmay olacaktı. Mustafa Kemal Milli Mücadeleyi başlatmak üzere Anadolu'ya geçmeden önce ve Suriye Cephesi'nde bulunduğu sırada Salih Efendi'yi başyaver olarak yanına getirtti. Sürekli beraberlik böyle başladı ve Salih Bey yarbaylıktan emekliye ayrıldıktan sonra bile Mustafa Kemal'in yakınında kaldı. Yüzbaşı Salih, Mustafa Kemal'in yanında, Heyeti Temsiliye'de görevli olarak Ankara'ya gitti. Mustafa Kemal Meclis Başkanı iken o da Meclis Başkanı başyaveriydi. Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı seçilince yarbay Salih de Cumhurbaşkanlığı başyaveri oldu. Yarbay rütbesinde ordudan istifa ettiğinde önce, o zamanki adı Bozok olan Yozgat'tan milletvekili seçildi; milletvekilliği 1939 seçimlerine kadar her dönemde yenilendi; bu arada Mustafa Kemal'in sofrasındaki yerini ve çevresindeki görevini de muhafaza ediyordu. Salih Bey bu dönemde İş Bankası'nın kurucuları ve hissedarları arasında yer aldı. Mustafa Kemal'in ölümüyle Salih Bozok'un dünyası da yıkılmış oldu. Milletvekilliği sürdüğü halde sağlık durumundan şikayet ederek Yalova'ya çekildi ve 1941 yılında öldü. TEVFİK RÜŞTÜ ARAS (1883-1972) Tevfik Rüştü Aras 1883 yılında Çanakkale'de doğdu. Beyrut Tıbbiyesi'ni bitirdi ve doktor olarak İzmir, Selanik ve İstanbul'da çeşitli görevlerde bulundu. İttihat ve Terakkiye girdi. Selanik'te Mustafa Kemal ile yakın arkadaş oldu. 1918'de Meclisi Ali-i Sıhhi (Yüksek Sağlık Kurulu) üyesiydi. 1920 yılında Ankara'da TBMM açıldıktan sonra Muğla'dan (müstakil Menteşe livası) milletvekili seçildi. İlk dönemde Kastamonu İstiklal Mahkemesi üyeliğine getirildi. 1920 sonbaharında, Türkiye Komünist Fırkası'nın kurucuları arasına girdi. TBMM Hükümeti'nin Rus Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'ne ilk büyükelçi olarak gönderildiği Ali Fuat Paşa(Cebesoy) delegasyonu ile Moskova'ya gitti. 1923'ten 1939'a kadar İzmir milletvekilliğinde bulundu. 4 Mart 1925'te Takriri Sükun Kanunu'ndan sonra kurulan İsmet Paşa(İnönü) Kabinesi'nde Hariciye Vekili oldu. ******'ün ölümüne kadar kurulan bütün kabinelerde bu görevi sürdürdü. Dışişleri komiseri Litvinov'un davetlisi olarak üç kere Rusya'ya gitti. 1926'da Odesa'da 1930 da ve 1937'de Sovyet ileri gelenleriyle Moskova'da görüşmeler yaptı. 1939'da Londra Büyükelçiliğine atandı ve üç buçuk yıl İngiltere'de kaldı. 1943'te emekli oldu. Savaşın sonlarında İstanbul basınında (Özellikle Tan gazetesinde) yazılar yazdı. Demokrat Partinin kuruluş mücadelesini destekledi. 1952-1959 yıllarında İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı. Tevfik Rüştü Aras'ın Dışişleri bakanlığı sırasında verdiği söylevleri Numan Menemencioğlu tarafından derlenerek bir kitap haline getirilmiştir. "Lozan'ın İzlerinde On Yıl" (1937, Fransızcası; 10 ans surles traces de Lausanne), Uluslararası Diplomasi Akademisi tarafından yayımlanan "Diplomasi Sözlüğünde" (Dictionnaire diplomatigue) Türkiye'nin Dış Politikası (Lapolitigue exterieure de la Turguie) maddesini de Tevfik Rüştü yazmıştır. Günlük basında çıkan yazılarının güncel olmayanlarını "Görüşlerim" (1945 ve 1963) adlı iki cilt kitapta toplayan Tevfik Rüştü Aras, 1972 yılında İstanbul'da öldü. YUNUS NADİ ABALIOĞLU (1880-1945) Gazeteci Yunus Nadi Abalıoğlu 1880 yılında Fethiye'de doğdu. Abalızade Hacı Halil Efendi'nin oğlu olan Yunus Nadi, ilköğrenimini Fethiye'de yaptı, Rodos adasında Süleymaniye Medresesinde, İstanbul'da Galatasaray Sultaniyesinde okudu. Sonra Hukuk Mektebine devam etti. 1900'da Malümat gazetesinde çalışmaya başladı. 1910'da İttihat ve Terakki Cemiyetinin çıkardığı Rumeli gazetesinin başyazarı oldu. 1911'de Meclisi Mebusan'a Aydın milletvekili olarak katıldı. 1918'de İstanbul'da Yenigün gazetesini kurdu. 1920'de Muğla Milletvekili olarak TBMM'ne girdi. 1924'te İstanbul'da Cumhuriyet gazetesini kurdu ve ölümüne kadar başyazarlığını yaptı. TBMM'nin 6. dönemine kadar Muğla Milletvekilliğini yapan Abalıoğlu, 28 Mart 1945'te tedavi için gittiği Cenevre'de öldü. | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:27 pm | |
| KONUŞMALARI
İLK MECLİS KONUŞMASI Muhterem Milletvekilleri Bugün içinde bulunduğumuz vaziyeti, Meclisi alinizin nazarında tamamiyle tecilli ettirebilmek iin bazı beyanatta bulunmak istiyorum. Vukubulacak maruzatım bir kaç devreye ayrılabilir. Birincisi, Mütereke'den Erzurum Kongresi'ne kadar geçen zaman zarfındaki ahvele dairdir. İkincisi, Erzurum Kongresin'den 16 Mart tarihine kadar, yani İstanbul'un düşmanlar tarafından işgal edildiği güne kadar; üçüncü safhası da 16 marttan bu dakikaya kadar olan ahvale dair olacaktır. Maruzatım bir takım vesaike müstenittir ki müsaade buyururlarsa o vesaiki icip ettikçe burada okuyacağım. Yalnız birinci safhaya ait olacak maruzatım belki biraz şahsi olacaktır. Fakat vaziyeti tamamiyle tenvir edebilmek için ondan bahsetmeyi lüzum görüyorum. Malümu alileridir ki Ahmet İzzet Paşa hükümeti miliyetler esasına müstenit adilane bir sulha nail olmak emeliyle müterekeye talip oldu. İstiklal uğrunda namus ve şahametle dögüşen milletimiz 30 Teşrinievevlet 1334 tarihinde imza olunan müterekaname ahkamı bir tarafa bırakıldı. Gün geçtikçe artan bir şiddetle, hukukı saltanat haysiyeti hükümet, izzeti nefsi millimiz tadiyata uğradı. Heyeti itilafiyeden gördükleri tevvik ve fiili himaye sayesinde taabi osmaniyeden olan anasırı gayri müslime her yerde küstahane tecavize başladılar. Meclisi Mebusan'ın feshi, kuvvetini milletten almayan hükümetimerkeziyenin sık sık değişmesi ve halkın vicdanından doğan milli birlik uğrundaki teşebbüsatın maalesef ihtirasatı siyasiyeye kurban edilmesi yüzünden aleme karşı mevcudiyeti milliyemiz ihsas edilemedi. Ecnebi kuvvetlerinin işgali altında inleyen payitahtımızda kan ağlayan bilumum erbabı hamiyet, münevveranı millet ve din ve devlete hizmetleri mesbuk zevatı aliye,makamı hilafet ve saltanatın ve istiklali millinin bu hatarnak vaziyeten kurtarılması ancak vicdaenı miliden doğan birliğin azmu iradeine müftekir bulunduğuna iman getirdiler. Fakat İstanbul'un tahti tazyikve muhasarada bulunan muhittinde icabatı hamiyeti ifaya maddeten imkan kalmamıştır. İşte bu bırada idi ki Anadolu'ya mülki ve askeri hususatla muvazzaf olmak üzere ordu müfettişliğine tayin edildim. Bu teveccühü din ve millete hizmet etmek için en büyür bir mazhariyeti ilahiye addeyledim. Vicdanı millinin iradei aliyesine tabi olarak mileti müstakil, vatanımızı masum görünceye kadar çalışmak ahdiyle 16 Mayıs 1335 günü Dersaadet'I terk eyledim. Samsun'da işe başladım. İlk düşündüğüm, memleketimizde aşayişinistikrarına kendi vasaitimiz ile muktedir bulunduğumzu görmek oldu. Esasen Canik livasının vaziyeti hususiyesi de bu bapta en seri davranmayı müstelzim bulunmakta idi. Filhakika Rumların hakimiyetini ve İslam unsurunun esaretini istihdaf eden ve Atina ve Dersaneadet komiteleri tarafından idare olunan Pontus hükümeti amali, Karadeniz sahi.li ile kısmen Amasya ve Tokat'ın şimal kazalarında mukim Osmanlı Rumlarının hayalhanelerini çılgınca bürümüştü. İttihaz olunan tedabir sayesinde muvaffakıyetli netayic istihsal edildi. Fakat ittihaz olunan tedabir ve muvaffakıyet, yalnız Pontus havalisine ait ve mevzii idi. Halbuki hergin haksızlıklarını arttıran İtilaf Devletlerine mevcudiyeti milliyetimizi siyaseten isbat etmek ve fiili tecavüzler karşısında milletin inamus ve istiklalini bilfiil müdafaa etmek pek mühimdi. Esasen şarkta ve garpta henem memleketimizin her tarafında müdafaa ve muhafazai hakuki millet ve memleket için cemiyetler teşkil edilmişti. Bu cemiyetler düşmanların esaret boyunduruğuna girmemek kastiyle milli vicdanın azim ve iradesindendoğmuş yegane tetkilat idi. Bu sıralarda idi ki, mumum belediye riyasetlerine, Dersaadet'te İngiliz Muhipler Cemiyeti teşekkül ettiği ve her tarafta bu Cemiyete iştirak ile İngiltere müzaheretinin talep edilmesi lüzumu hakkında Sait Molla imzasıyla bir telgraf geldi. Bu meselede Hükümetin alakasının derecesini anlamak için sadrazam olan Ferit Paşa'dan keyfiyeti istilam ettim. Hiç bir cevap alamadım. Kendisinin eşhası meçhule tarafından böyle gayrı muttarit ve muhtelif siyasi maceralara teveccühündeki teşebbüsatın azim fekaletlere sebep olacağını takdir eden milet Sait Molla'nın tebliğine havalei sem'I itibar etmedi. Binlerce tecavüz ve haksızlılar altında inleyen ve İzmir vakayı feciası karşısında kan ağlayan millet, hükümeti merkeziye ve İtilaf Devletleri mümessillerinden ağlayarak istimdat ve istidayı hak ederken,müteaddit beledeyi riyasetleri ve birçok Müdafaai Hukuki Milliye cemiyetleri mariftiyle aldığım telgrafnamelerde hakkımda itimat beyan olunarak benden bu hususta hizmet ve fedakarlık talep ediliyordu. Hayat ve şahsiyetim kendi malı olan necip ve mazlum milletimizin bu haklı talebi üzerine artık benim için en mukaddes vazife, iradei milliyeye mutavaatı her şeyin fevkinde görmekti. Bunun üzeirne yaptığım bir tamimle kat'I sözümü verdim. İşbu tamimin son cümleleri tuydu. Geçirdiğimiz şu hayat ve memat günlerinde umum miletçe her taraftaki amal ve tezahürat ile temine azmedilen istiklali millimiz uğrunda bütün mevcudiyetimle çalıştığımı temin eylerim. Bu emeli mukaddes uğrunda miletle beraber nihayete kadar çalışacağımı da mukaddesatım namına söz veririm. | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:29 pm | |
| İZMİR İKTİSAT KONGRESİ Efendiler; Aziz Türkiye'mizin iktisadi tealisi esbabını aramak ve bulmak gibi vatani, hayati ve milli bir gaye-i mukaddese için bugün burada toplanmış olan sizlerin, muhterem halk mümessillerinin huzurunda bulunmakla çok mesut ve bahtiyarım. Efendiler; Uzun gafletlerle ve derin lakaydi ile geçen asırların bünye-i iktisadiyemizde açtığı yaraları tedavi etmek ve çarelerini aramak; memleketi mamuriyete, milleti refahiyet ve saadete isal yollarını bulmak için vuku bulacak mesainizin muvaffakiyetle neticelenmesini temenni eylerim. Arkadaşlar; Sizler, doğrudan doğruya milletimizi temsil eden halk sınıflarının içinden ve onlar tarafından müntahab olarak geliyorsunuz. Bu itibarla memleketimizin halini, ihtiyacını, milletimizin elemlerini ve emellerini yakından ve herkesten daha iyi biliyorsunuz. Sizin söyleyeceğiniz sözler, alınması lüzumunu beyan edeceğimiz tedbirler, halkın lisanından söylenmiş telakki olunur ve bunun için en büyük isabetlere malik olur. Çünkü halkın sesi, hakkın sesidir. Efendiler; Tarih, milletimizin itila ve inhitatı esbabını ararken birçok siyasi, askeri, içtimai sebepler bulmakta ve saymaktadır. Şüphe yok bütün bu sebepler hadisat-ı ictimaiyede müessirdirler. Bir milletin doğrudan doğruya hayatiyle alakadar olan, o milletin iktisadiyatıdır. Tarihinin ve tecrübenin tespit ettiği bu hakikat bizim milli hayatımızda ve milli tarihimizde tamamen mütecellidir. Hakikaten Türk tarihi tetkik olunursa itila, inhitat esbabının iktisadi mesailden başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır. Efendiler; Tarihimizi dolduran zaferler, yahut izmihlallerin kaffesi ahval-i iktisadiyemizle münasebettar ve alakadardır. Yeni Türkiye'mizi layık olduğu mertebe-i resanete isâl edebilmek için, behemehal iktisadıyatımıza birinci derecede ve en çok ehemmiyet vermek mecburiyetindeyiz, zamanımızın tamamen bir iktisat devrinden başka bir şey değildir. Bir milletin esbab-ı hayatiyesini, refahiyet ve saadetini teşkil eden iktisadıyatla iştigal etmemesi, edememesi nazar-ı dikkati calib bir keyfiyettir. İtirafa mecburuz ki, iktisadiyatımıza lüzumu kadar ehemmiyet verememiş bulunuyoruz. Bir milletin esbab-ı hayatiyesiyle iştigal etmemesi veya edememesi, o milletin yaşadığı edvar ile ve o edvarı tesbit eden tarih ile çok alakadardır. Bunun esbabını geçirdiğimiz edvarda, bilhassa tarihimizde arayabilirsiniz. Şimdiye kadar hakiki manasıyla milli bir devir yaşamadık, binaaleyh milli bir tarihe malik olamadık. Bu noktaya biraz izah edebilmiş olmak için hep beraber Osmanlı tarihini hatırlayalım: Osmanlı tarihinde bütün gayretler, bütün mesai milletin arzusu, amali ve ihtiyacat-ı hakikiyesi nokta-i nazarından değil, şunun, bunun amalini, ihtirasatını tatmin nokta-i nazarından vukubulmuştur. Mesela, Fatih İstanbul'u zaptettikten sonra yani Selçuki Saltanatiyle Şarki Roma İmparatorluğu'na tevarüs eyledikten sonra Garbi Roma İmparatorluğu'na da konmak istedi. Bunun içinde büyün milleti bu hedefe doğru sevketti. Mesela; Yavuz Sultan Selim, Fatih'in açtığı Garb cephesini tesbit ile beraber Asya İmparatorluğu'nu birleştirerek büyük bir İslam ittihadı meydana getirmek istedi. Kanuni Süleyman, her iki cepheyi tevsi etmek, bütün Bahr-i sefidi bir Osmanlı havzası haline getirmek Hindistan üzerinde nüfuz tesisi gibi şahane bir siyaset takib etmek istedi ve tabii bunun içinde unsur-ı asliyi, milleti kullandı. Arkadaşlar; Bütün bu ef'al ve hareket tetkik olunursa, görülür ki, bu kudretli ve azametli padişahlar, siyaset-i hariciyelerini; emelleri, arzuları ve ihtiraslarına istinad ettirmişler ve teşkilat ve siyaset-i dahiliyelerini, bu mevlud-i ihtirasat olan siyaset-i hariciyelerine göre, tanzim mecburiyetinde kalmışlardır. Halbuki teşkilat-ı dahiliyenin, siyaset-i dahiliyenin vüs'at ve tahammül derecesinde bir siyaset-i hariciye takib eylemek mecburiyeti vardır. Aksi takdirde felaket ve hüsran muhakkaktır. Filhakika Osmanlı Hakanları asıl olan bu noktayı unuttular. Bütün ef'al ve harekatlarını hayaller ve emeller üzerine bina ettiler. "Teşkilat-ı dahiliyeyi" siyaset-i hariciyeye uydurmak mecburiyeti hasıl olunca, zaptettikleri mahallerdeki anasırı, olduğu gibi muhafaza mecburiyetinde kaldıktan başka onlara istisnalar, imtiyazlar bahşettiler. Diğer taraftan unsur-i asliyi, uzun seferlerde, fütuhat meydanlarında dolaştırttılar ve bu suretle kendi kendini tahrib etmiş oluyordu. Bu itibarla Millet, yani unsur-i asli kendi evinde, kendi yurdunda esbab-ı hayatiyesini istihsal için çalışmaktan mahrum bir halde bulunuyordu. Bu tacidarlar, milleti böyle diyar diyar dolaştırmakla iktifa etmiyorlar; belki fütuhat dairesi dahiline giren halkı memnun etmek, ecnebileri memnun etmek için, unsur-i aslinin hukukundan menabi-i iktisadiyesinden bir çok şeyleri (atiyye) olarak onlara bahşediyorlardı. Mesela Fatih zamanında Cenevizlilere verilen imtiyazlar bu kabildendir. Nitekim bu imtiyazlarla açılan yol bilahare kendisinden sonra tevesü etmiş bulunuyordu. Ve bu imtiyazat, devletin en kuvvetli zamanında, vukubuluyordu ve bunlar, mahza ihsan-ı şahane olmak üzere vukubuluyordu. Kanuni zamanında Venediklilerle bir ticaret muahedesi yapılmak istenmişti. Padişah bunu şerefine mugayir buldu. Zira ona göre muahede, müsavi devletler arasında yapılabilirdi. Halbuki o zaman Venedikliler bir bende makamında idiler. Öyle olmakla beraber ona müsaadatta bulunuldu. İşte bu müsaade kelimesi bilahare (kapitülasyon) kelimesi ile tercüme edilmişti. Bu, arz-ı teslimiyete mecbur olanlar ve bir kal'a içinde mahsur olanlar arasında kullanılan bir kelimedir. Millet, eviyle ve esbab-ı hayatiyesiyle iştigalden memnu olarak diyar diyar dolaştırılıyorken bu diyarlar halkı birçok imtiyazlara malik olarak çalışıyor, yani fatihler unsur-i asliyi peşine takarak kılıçla fütuhat yaparken, zaptolunan memalik ahalisi kazandıkları imtiyazlarla, muhtariyetlerle sapanlarına yapışıyorlar ve toprak üzerinde çalışıyorlardı. Fakat efendiler alelacele fütuhat yapanlar, sapanla fütuhat yapanlara binnetice terk-i mevki etmeğe mahkümdur. (Alkışlar) Bu bir hakikattir ki , tarihin her devrinde aynen vakidir. Mesela Fransızlar Kanada'da kılıç sallarken oraya İngiliz çiftçisi girmiştir. Bir müddet kılıçla sapan yekdiğeriyle mücadele etti.Ve nihayet sapan galebe çalarak İngilizler Kanada'ya sahip oldu. (Alkışlar) Efendiler; Kılıç kullanan kol yorulur, fakat sapan kullanan kol her gün daha çok kuvvetlenir ve her gün toprağa daha çok sahib olur. (Alkışlar) Efendiler; Osmanlı fatihleri, hakanları, müstevlileri unsur-i asli ile beraber sapanın önünde mağlup olup ric'ate başladıktan sonra asıl felaketlerin büyüğü başladı. Atiyye-i Şahane olarak ecnebilere bahşedilmiş olan ve memleket dahilindeki gayr-ı müslimlere verilen herşeyi hukuk-i müktesebe telakki olundu. Fakat ecnebiler bununla iktifa etmediler; her gün bunu tevsi için aradılar ve buldular. Anasır-ı dahiliye, muhafazaya muktedir oldukları imtiyazata istinaden ve haricin tertibat ve müzaharetine sığınarak siyasi bir mevcudiyet iktisabı için çalışmaktan geri durmadılar. Ecnebiler bir taraftan anasır-ı dahiliyeyi teşvik, diğer taraftan müdahale ile devlet ve millet aleyhine yeni imtiyazlar alıyorlardı. Bu tazyikat-ı mütemadiye altında zaten fakir düşmüş olan anayurdu ve unsur-i asli, devlete verebilecek parayı güç tedarik edebiliyorlardı. Fakat tacidarlar, saraylar, bab-ı aliler debdebeyi idame için paraya muhtaçtırlar. Bunun için, bunu temin çarelerine tevessül etmiştiler. O çarelerde harici istikrazlar akdi oluyordu. Fakat istikraz şeraitini o kadar fena yapıyorlardı ki, bazılarını ödemek mümkün olmamaya başladı. Ve nihayet birgün devletler Osmanlı Devleti'nin iflasına karar verdiler ve düyun-ı umumiye belasını başımıza çöktürdüler. Efendiler; Milletin duçar olduğu bu hazin hal ve bu sefaletin esbabını arayacak olursak, doğrudan doğruya devlet mefhumunda buluruz. Biliyorsunuz ki, Osmanlı Devleti saltanat-ı şahsiye ve en son beş on sene zarfında da saltanat-ı meşruta esasına müsteniden idare-I hükümet ediyordu. Saltanatı şahsiyede her hususta yalnız tacidarların arzu, emel ve iradeleri hakimdir. Milletin arzu, emel, irade ve ihtiyaçları mevzuubahis olmaktan uzaktır. Millet, amal ve iradesinden tecerrüd etmiştir. Tacidarlar kendilerini Allah tarafından gönderilmiş bir şahsiyet-i ilahiye farzederler. Etrafını alan menfaatperestan, padişahın zihniyet ve arzusunu bir lazıme-i semaviye, bir lazıme-i Kur'aniye gibi herkese telkin ederler. Bu telkinat karşısında birgün bütün halk, bu arzu ve iradelerin - bila muhakeme iradat-ı semaviye olduğuna kani olur. Bundan tecerrüde rıza gösteren bir milletin akibeti felaket, musibettir. Arkadaşlar; Son tavsif ettiğim noktada artık Osmanlı Devleti hakikatte ve fi'len mahrum-i istiklal bir hale getirilmişti. Bir devlet ki, teb'asına koyduğu vergiyi ecnebilere koyamaz; bir devlet ki gümrükleri için rüsum muamelesi vesaire tanzimi hakkından men'edilir, bir devlet ki ecnebiler üzerinde hakk-ı kazasını tatbikten mahrumdur. O devlete müstakil denilemez. Devletin ve milletin hayatına yapılan müdahalat bundan daha fazladır. Milletin ihtiyacat-ı iktisadiyesinden olan mesela şömendöfer inşası, mesela fabrika yapmak için devlet serbest değildi! Böyle bir şeye teşebbüs olunursa behemehal müdahale olunurdu. Hayatını teminden aciz olan bir devlet müstakil olabilir mi? Osmanlı ülkesi ecnebilerin müstemlekesinden başka bir şey değildi. Osmanlı halkı, Türk milleti esir vaziyetine getirilmişti. Bu netice, arzettiğim gibi milletin kendi irade ve hakimiyetine malik bulunamamasından, şunun bunun elinde istimal edilmesinden neş'et etmişti. O halde diyebiliriz ki, milli bir devir yaşamıyorduk. Milli tarihe malik bulunmuyorduk. Osmanlı tarihi padişahların, hakanların, zümrelerin dasitanı mahiyetinde idi. Mazinin tarih diye uzattığı kitabın mahiyeti bundan ibarettir. Arkadaşlar; Milletin hakimiyetine sahib olamaması yüzünden dahil olduğumuz Harb-i umumiden ve bu harb-i umumide kıymetli evlatlarınızdan mürekkeb kahraman ordularımızın Galiçya, Romanya, Makedonya, Kafkas Şahikaları , Tur-i Sina çöllerinde duçar olduğu zahmetleri hatırlatacak kadar çok zaman geçmedi ve en nihayet bu Harb-i umuminin şeametli neticesi de malumdur. Bilhassa Mondros mütarekesiyle açılan devrin manzarasını biran düşünmek isteyecek olursanız baştan aşağı kadar bir manzara-i inhilalden başka birşey olmadığını anlarsınız. Devletler her türlü hukuk-i insaniyeden tecerrüt ederek memleketimizin en kıymetli ve en feyzdar yerlerini çiğnediler. İzmir, Bursa, Eskişehir, Sakarya, Anadolu, Adana, Trakya, İstanbul vesaire gibi en aziz yerlerimizi çiğnediler. Fakat düşmanların bu tarz-ı hareketten daha elim bir nokta varsa, o da bu memleketin asırlarca başında bulunan insanların dahi düşman saflarına geçmiş bulunmasıdır. (Kahrolsun sadaları) Arkadaşlar; Biliyorsunuz ki, bu dahili düşmanlar, harici düşmanların yapmaya muktedir olamayacağı şen'i ve feci ef'al ve harekatı irtikabda tereddüt göstermemişlerdir. Harici düşman kuvvetleri saydığım aziz vatan topraklarında bulunurken, padişahın iradeleri ve neşrettiği fetvalarıyla ve hilafet ordularıyla bu masum millet şurada, burada izlal ve iğfal olunuyordu. Ve kendi mevcudiyetine karşı, farkına varamayarak, silah istimal ediyordu ve nihayet hep bildiğimiz veçhile Osmanlı Devleti tamamen münkariz olmuştu. Fakat düşmanlarımız aynı zamanda Osmanlı Devletiyle beraber Türk Milletinin de mahvolduğunu zannetti. İşte bunda çok aldanıyordu. Osmanlı Devleti gibi çok devletler kurmuş olan Türk Milleti mahvolmazdı ve mahvolmamıştı. (Şiddetli alkışlar) Bilakis hayatına vurulan bu darbelerden harici ve dahili düşmanların acı darbelerinden birdenbire bütün tayakkuzlarını, bütün intibahlarını takındı, hayatını, şerefini kurtarmak için kemal-i şerefle başını kaldırdı. Ve müttehiden ve mütesaniden ortaya atıldı. (Şiddetli alkışlar) İşte milletimiz o dakikadan itibaren milli bir devre girdi; bir halk devresinin mebdeini kurdu. Millet bu mebdeden işe başladığı gün, kendisine hedef olan yolların ne kadar kesif zulmetler içinde bulunduğunu hatırlarız. Bu hal Millet'i ye'se düşürmedi. Kemal-i azm ile hedefine hatvelerini attı. Efendiler; Milletimiz halas-ı kat'i ve hakikiye mazhar olabilmek için iki umdeye istinadın şart olduğunu anladı. Onlardan birincisi: Misak-ı Milli'nin ifade ettiği ruh ve mana. | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:29 pm | |
| İkincisi: Teşkilat-ı Esasiye Kanunumuzun tesbit ettiği gayr-ı kabil tebeddül hakayık.
Misak-ı Milli, milletin istiklal-i tammını temin eden ve bunun için iktisadiyatında inkişafına mani olan bütün sebepleri bir daha avdet idrak etmemek üzere lağveden bir düsturdur. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Osmanlı İmparatorluğu'nun, devletinin tarihe münkalib olduğunu idrak eden, onun yerine yeni Türkiye Devleti 'nin kaim olduğunu ilan eden bir kanundur. Bu devletin hayatınında bila kayd ü şart hakimiyetin milletin uhdesinde kalacağını ifade eden kanundur.
Bu kanun, hakimiyetin milletin uhdesinde kalabilmesi için halkın bizzat kendini idaresini şart kılan bir kanundur.
Artık Türkiye halkı için yegane mümessil teşrii ve icrai salahiyeti haiz olan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümetidir. Diyen bir kanundur. Bab-ı ali yerine Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümetini koyan bir kanundur.
Efendiler; Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümetinin milletten aldığı veçhile istiklal-i tam, hakimiyet-i Milliye umdelerine istinaden milleti zengin, memleketi mamur etmekten ibarettir. (Alkışlar)
Efendiler; Bu umde icabı bütün cihan bilmelidir ki, artık Türkiye halkı; hakimiyetini hiçbir şahıs ve makama veremez. Hakimiyet demek şeref demek, namus demek, haysiyet demektir. Bir milletten bu evsaf-ı medeniye ve insaniyesinin terkini taleb etmek onu insanlıktan çıkarmak demektir.
Efendiler; Milletimiz bu iki esasa istinad eder. Çalışmaya başladığı günden bugüne kadar geçen zaman çok değil, üç buçuk, dört seneden ibarettir, fakat milletimizin kazandığı muvaffakiyat ve muzafferiyat bu senelere sığmayacak kadar çoktur, taşkındır, yüksektir ve kuvvetlidir. (Sürekli alkışlar) Hakikaten irade-i seniyyeler; Hilafet orduları ve teşvikat ile olan isyanların kaffesi bastırılmıştır ve tüfeksiz, topsuz, parasız bulunduğu bir zamanda yeniden dünyanın en kudretli en azametli ordusunu teşkile kudretyab olmuştur. (Alkışlar) Orada daha hal-i teşekkülde iken birinci ikinci İnönü Sakarya zaferlerini ihraz etmiş (Alkışlar) ve cihanı hayretlerde bırakan en son muzafferiyeti de kemal-i şiddet ve süratle ihraz ederek düşman ordularını bire kadar mahvetmiştir. (Pek sürekli alkışlar yaşa, var ol sadaları) İstiklal-i tam için şu düstur var: Hakimiyet-i Milliye, hakimiyet-i iktisadiye ile tarsin edilmelidir. Bu kadar büyük gayeler, bu kadar mukaddes, azametli hedefler kağıt üzerindeki düsturlarla, arzu ve hırsla husul bulamaz. Bunların tahakkuk-i tammını temin için yegane kuvvet, en kuvvetli temel iktisadiyattır. Siyasi ve askeri muzafferiyetler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferle tetvic edilemezse semere, netice paydar olamaz. En kuvvetli ve parlak zaferimizide tetvic eden semerat-ı nafiayı temin için hakimiyet-i iktisadiyemizin temin ve tarsini lazımdır.
Bu kadar feyizli, bu kadar kudretli olan yeni hükümetimizin düşmansız kalacağını farzetmek doğru değildir. Bunun için çok kundaklar koyarak münhedem etmeğe çalışacak ve suikasde teşebbüs edecekler bulunacaktır. Bütün bunlara karşı silahımız, iktisadiyatımızdaki kuvvet; resanet ve muvaffakiyetimiz olacaktır.
Efendiler; Dahil olduğumuz halk devrinin, milli devrin milli tarihini de yazabilmek için kalemler, sapanlar olacaktır. (Alkışlar) Bence halk devri iktisat devri mefhumiyle ifade olunur. Öyle bir iktisat devri ki, memleketimiz mamur, milletimiz müreffeh ve zengin olsun. Bu noktada bir felsefeyi hatırlayınız o da: "El-kana'atu kenzün la-yüfna"
Bu felsefeyi yanlış tefsir yüzünden bu millete büyük fenalık edilmiştir. Allah yarattığı nimet ve güzellikleri insanların istifadesi için yaratmıştır. Allah zeka ve aklı bunun için verdi. Eğer vatan kupkuru dağ ve taşlardan, viran köy, kasaba ve şehirlerden ibaret olsaydı onun zindandan farkı olamazdı. Felsefenin sahibleri memleketi zindan ve cehennemden başka bir şey yapmamıştı. Bu vatan evlad ve ahfadımız için cennet yapılmaya layıktır. Bu faaliyet-i iktisadiye ile kaabildir. Öyle bir iktisat devri ki, artık milletimiz insanca yaşamasını bilsin ve o esbabı bilerek ona göre lazım olan tedabire tevessül etsin.
Arzumuz şudur: Bu memleketin efradı ellerinde nümuneleriyle, ziraat, ticaret, sanat, say ve sapanın mümessili olsun. Artık bu memleket fakir, millet hakir değil, belki memleketimiz zenginler memleketidir. Bu yeni Türkiye'nin adına, çalışkanlar diyarı denir. (Alkışlar) İşte millet böyle bir devir içinde bulunuyor, bu böyle bir devri ala edecek ve tarihini yazacaktır. Bu tarihte en büyük makam çalışkanlara ait olacaktır. (Alkışlar)
Efendiler; Türkiye İktisat Kongresi tarihte ilk defa ihraz-ı mevki-i bülend edecek bir kongredir. Ve sizler bu memleketin ihtiyacını, milletin ihtiyacını ve milletin kabiliyetini ve bunun karşısında dünyada mevcut olan çok kuvvetli iktisat teşkilatını nazar-ı dikkate alarak, alınması lazımgelen tedbirleri kemal-i vuzuh ile teati ve tesbit etmelisiniz. O tedbirler tatbik olundukça memleketimizin nurlara, feyizlere müstagrak olsun. Arkadaşlar; Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümetiniz tabii milletin amali dairesinde terakki ve teceddüde tamamen taraftardır. Bunun için mülk ve millete naf'i ittihaz edeceğiniz tedabiri memnuniyetle nazar-ı dikkate alacaktır.
Efendiler; İktisadiyat sahasında düşünür ve konuşurken zannolunmasın ki, ecnebi sermayesine hasımız; hayır bizim memleketimiz vasi'dir. Çok say ve sermayeye ihtiyacımız var. Kanunlarımıza riayet şartıyla ecnebi sermayelerine lazımgelen teminatı vermeğe her zaman hazırız. Ecnebi sermayesi bizim say'imize inzimam etsin ve bizim ile onlar için faideli neticeler versin. Mazide, Tanzimat devrinden sonra ecnebi sermayesi müstesna bir mevkiye malikti, devlet ve hükümet ecnebi sermayesinin jandarmalığından başka birşey yapmamıştır. Her yeni millet gibi Türkiye buna muvafakat edemez. Burasını esir ülkesi yaptırmayız. (Alkışlar)
Arkadaşlar; son söz olarak demiştim ki; Memleketimizi artık esir ülkesi yaptırmayız. Nazar-ı dikkatinizi celbetmiş olan konferansın son müzekeratı bu nokta ile alakadardır. Lozan konferansının talike uğraması aynı mesele ve noktadan münbaistir. Ordularımız en büyük bir zaferi ihraz etmişler ve meşy-i muzafferranesini tevkif edecek hiç bir mania mevcut değildi. Böyle bir zamanda İtilaf Devletleri Hukuk-i tabiiye ve meşruamızı müzakerat ile tasdik edeceklerini, müzakeratla halledeceklerini söylediler ve bizi konferansa davet ettiler.
Millet, Meclis ve hükümetimiz samimi olarak sulh taraftarı bulunduğu için muzaffer ordularımızı durdurarak, heyet-i murahhasamızı Lozan'a gönderdik aylardan beri müzakerat, münakaşat devam etti. Muhatablarımız hukukumuzu tasdik etmiş olmadı.
Konferanstaki muhatablarımız bizimle üç dört senelik değil, üçyüz, dörtyüz senelik hesabatı rü'yet ediyorlar ve hala muhatablarımız Osmanlı Devleti'nin tarihe karıştığını ve bugün yeni Türkiye'nin mevcudiyetini, bunu kuran milletin çok azimkar, imanlı ve celadetli olduğunu, istiklal-i tamm ve hakimiyet-i milliyesinden zerre kadar fedakarlık yapamayacağını hala anlayamamışlardır. Bu yüzden İtilaf Devletleri düçar-ı tereddüt oldu. İstedikleri kadar tereddüt edebilirler. Bu millet artık kararını vermiştir. Bu millet için tereddüt devirleri çoktan geçmiştir. (Pek sürekli ve pek şedid alkışlar)
Devletlerin hey'et-i murahhasımıza verdikleri son proje bittabi şayan-ı kabul görülmedi. Ve diğer murahhaslar gibi bizimkiler de vaziyeti hükümet ve icab ederlerse, meclise izah etmek üzere memlekete avdet ediyorlar. Tabii istizahat olacaktır.
Nihayet bütün cihan bilsin ki, bu millet istiklal-i tammının temin edildiğini görmedikçe yürümeğe başladığı yoldan bir an tevakkuf etmeyecektir. (Alkışlar) Biz kimseden fazla birşey istemiyoruz, her medeni milletin malik olduğu şeylerden mahrum edilmemeliyiz. Haklarımız tabii meşrudur, bize lazımdır. Ne kadar haklı isek bunu müdafaa için de memleket ve milletimizin kabiliyet ve kudreti de o kadardır.(Alkışlar)
Efendiler; Görülüyor ki, bu kadar kat'i ve yüksek bir zafer-i askeriden sonra dahi bizi sulha kavuşmaktan men'eden esbab doğrudan doğruya esbab-ı iktisadiyedir, mülahazat-ı iktisadiyedir. Çünkü bu devlet, bu millet hakimiyet-i iktisadiyesini temin ederse, o kadar kuvvetli temel üzerinde yerleşmiş ve teali etmeğe başlamış olacaktır ve artık bunu yerinden kımıldatmak mümkün olamayacaktır. İşte düşmanlarımızın, hakiki düşmanlarımızın muvafakat, bir türlü rıza göstermedikleri budur.
Efendiler; Bu fi'len vaki olmuştur. Sulh denilen şeyin temini için ecnebilerin bu hakikati itiraf etmemekteki tereddütlerine mantıki mana vermek mümkün değildir. Çok şayan-ı arzudur ki, pek yakın bir zamanda onlar da bu hakikati itiraf ederler ve bütün cihan-ı medeniyetin pek büyük hahiş ve tahassürle intizar ettiği sulhun in'ikadına mani olmak mes'uliyetinden ictinab ederler. Şimdiden esbab-ı hayatiyetimizi temine başlamış bulunuyoruz. Ve bittabi hal-i sulhun in'ikadında daha büyük inkişafat oluyor. Fakat muvaffak olmak için çok çalışmak lazım olduğunu bilmeliyiz. İktisadiyat, iktisadiyat diyoruz. Fakat arkadaşlar iktisadiyat demek herşey demektir. Yaşamak için, mesut olmak için, mevcudiyet-i insaniye için ne lazımsa bunların kaffesi demektir, ziraat demektir, ticaret demektir, say demektir, herşey demektir. Bütün bu hususta el'an memleket ve milletimizin ne halde olduğunu sizler çok güzel bilirsiniz. Tavsif etmek istemeyeceğim. Ancak memleketimizin vüs'ati ve nüfuzumuzun bu vüs'atle ne kadar gayrı mütenasib olduğunuda hatırlayınız. Bu vasi ve feyizli toprakları işleyebilmek, işletebilmek için noksan olan el emeğini behemehal fenni alat ile telafi etmek mecburiyetindeyiz. Memleketimizi bundan başka şömendöferler ile ve üzerinde otomobiller çalışır şoseler ile şebeke haline getirmek mecburiyetindeyiz. Çünkü garbın ve cihanın vesaiti bunlar oldukça, şömendöferler oldukça, bunlara karşı merkebler ve kağnı ile ve tabii yollar üzerinde müsabakaya çıkışmanın imkanı yoktur. Memleketimiz ziraat memleketidir. Bu itibarla, halkımızın ekseriyeti çiftçidir, çobandır. Binaenaleyh en büyük kuvveti, kudreti bu sahada gösterebiliriz ve bu sahada mühim müsabaka meydanlarına atılabiliriz. Fakat aynı zamanda sınaatımızı da tezyid ve tevsi etmek mecburiyetindeyiz. Eğer sanat hususunda yine müsamahakar olursak, o halde asar-ı sanayide yine haricin haraç-güzarı oluruz, mahsulat ve mamulatın mübadelatı ve servete inkılabı için ticarete ihtiyacımız vardır. Ticaretimizin agyar elinde kalması memleketimizin servetinden lüzumu kadar istifade edememeği bais olur. Fakat bütün bunlar söylendiği kadar basit ve kolay olmayan şeylerdir. Bunda muvaffak olabilmek için hakikaten memleketin ve milletin ihtiyacına mutabık esaslı program üzerinde bütün milletin müttehit ve hemahenk olarak çalışması lazımdır. Hey'et-i aliyeniz bu esasatın en kıymetlilerini inşallah bulup ortaya koyacaksınız "Arkadaşlar bence yeni devletimizin, yeni hükümetimizin bütün esasları, bütün programları iktisat programından çıkmalıdır. Çünkü demin dediğim gibi herşey bunun içinde mündemiçtir. Binaenaleyh evlatlarımızı o suretle talim ve terbiye etmeliyiz, onlarabu suretle ilim ve irfan vermeliyiz ki, alem-i ticaret, ziraat ve sınaatte ve bütün bunların faaliyet sahalarında müsmir olsunlar, müessir olsunlar, faal olsunlar, ameli bir uzuv olsunlar." Binaenaleyh maarif programımız gerek iptidai tahsilde, gerek orta tahsilde verilecek bütün şeyler bu noktai nazara göre olmalıdır. Maarif programlarımız gibi şuabat-ı devlet için tasavvur olunacak programlar dahi iktisat programına istinad etmekten kendini kurtaramazlar. Esaslı bir program tesbit etmek, program üzerine bütün milleti hemahenk olarak çalıştırmak lazımdır. Bizim halkımızın menfaatleri yekdiğerinden ayrılır sunuf halinde değil bilakis mevcudiyetleri ile muhassala-i mesaisi yekdiğerine lazım olan sınıflardan ibarettir. Bu dakikada sami'lerinin çiftçilerdir, sanatkarlardır, tüccarlardır ve işçilerdir. Bunların hangisi yekdiğerinin muarızı olabilir. Çiftçinin sanatkara; sanatkarın çiftçiye ve çiftçinin tüccara ve bunların hepsine, yekdiğerine ve ameleye muhtaç olduğunu kim inkar edebilir.
Bugün mevcut olan fabrikalarımızda ve daha çok olmasını temenni ettiğimiz fabrikalarımızda kendi işçilerimiz çalışmalıdır. Müreffeh ve memnun olarak çalışmalıdır. Ve bütün bu saydığımız sınıflar aynı zamanda zengin olmalıdır. Ve hayatın lezzet-i hakikisini tadabilmelidir ki, çalışmak için kudret ve kuvvet bulabilsin. Binaenaleyh programdan bahsolunduğu zaman adeta diyebiliriz ki, bütün halk için bir say misak-ı milisi mahiyetinde olan program etrafında toplanmakta hasıl olacak olan şekl-i siyasi ise alel'ade bir fırka mahiyetinde tasavvur edilmemek lazımgelir ve bade's-sulh vukua gelebilecek böyle şekl-i siyasinin şimdiye kadar olduğu gibi milletin azim ve imanıyla ve vahdet ve tesanüdün birbirine müzahir olmasıyla muvaffak olacağı hakkındaki kanaatim kavidir ve tamdır. Efendiler, Hey'et-i aliyenizin bugün akdedmiş olduğu Türkiye İktisat Kongresi çok mühimdir. Çok tarihidir. Nasıl ki, Erzurum Kongresi felaket noktasına gelmiş olan bu milleti kurtarmak hususunda Misak-ı Millinin ve Taşkilat'ı Esasiye Kanununun ilk temel taşlarını tedarik hususunda amil olmuş, müessir olmuş, müteşebbis olmuş ve bundan dolayı tarihimizde, tarih-i millimizde en kıymetli ve yüksek hatırayı ihraz etmiş ise , kongreniz dahi milletin ve memleketin hayat ve halas-ı hakikisini temine medar olacak düsturun temel taşlarını ve esaslarını ihraz edip ortaya koymak suretiyle tarihte büyük namı ve çok kıymetli bir hatırayı ihraz edecektir. (Alkışlar) Bu kadar kıymetli ve tarihi kongrenizi küşad etmek şerefini bana bahşettiğinizden dolayı hassaten arz-ı teşekkürat ederim. (Alkışlar)(Estağfurullah sesleri) Ve böyle bir kongreyi akdeden sizlersiniz. Bundan dolayı sizi şayan-ı tebrik görür ve tebrik ederim. (Teşekkür ederiz sesleri) Kongre küşad edilmiştir efendim. | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:30 pm | |
| İLK CUMHURBAŞKANLIK Saygıdeğer arkadaşlar, dünya çapında önemli ve olağanüstü olaylar karşısında, saygıdeğer milletimizin gerçek uyanıklığına ve şuurluluğuna değerli bir belge olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun bazı maddelerini açıklığa kavuşturmak için kurulmuş olan özel komisyon tarafından yüksek heyetinize teklif edilen kanun tasarısının kabulü dolayısıyla, Türkiye Devleti'nin zaten bütün dünyaca bilinen, bilinmesi gereken mahiyeti, milletlerarası adıyla adlandırıldı. Bunun tabii bir gereği olmak üzere bugüne kadar doğrudan doğruya Meclis Başkanlığı'nda bulundurduğunuz arkadaşınıza, yaptırdığınız bu görevi, Cumhurbaşkanı unvanıyla yine aynı arkadaşınız, bu aciz arkadaşınıza tevcih ediyorsunuz. Bu münasebetle, şimdiye kadar hakkımda gösterdiğiniz sevgi, samimiyet ve güveni bir defa daha göstermekle, yüksek değerbilirliğinizi ispat etmiş oluyorsunuz. Bundan dolayı yüce heyetinize gönlümün bütün samimiyeti ile teşekkürlerimi arz ederim." "Efendiler, asırlardan beri Doğuda haksızlığa ve zulme uğramış olan milletimiz, Türk milleti, gerçekte soydan sahip bulunduğu yüksek kabiliyetlerden yoksun zannediliyordu." "Son yıllarda milletimizin fiili olarak gösterdiği kabiliyet, istidat ve kavrayış kendi hakkında kötü düşünenlerin ne kadar gafil ve ne kadar gerçeği görmekten uzak, görünüşe aldanan insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. Milletimiz kendisinde var olan vasıfları ve değeri, hükümetin yeni adıyla, medeniyet dünyasına çok daha kolaylıkla gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünya devletleri arasında tuttuğu yere layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir." "Arkadaşlar, bu yüksek rejimi yaratan Türk milletinin son dört yıl içinde kazandığı zafer, bundan sonra da birkaç misli olmak üzere kendini gösterecektir. Bendeniz, kazandığım bu güven ve itimada layık olmak için, pek önemli gördüğüm bir noktadaki ihtiyacı arz etmek mecburiyetindeyim. O ihtiyaç, yüce heyetinizin şahsıma karşı gösterdiği sevgi, güven ve desteğin devamıdır. Ancak bu sayede ve Tanrı'nın yardımıyla, bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevlei en iyi şekilde yapabileceğimi ümit ediyorum." "Daima sayın arkadaşlarımın ellerine çok samimi ve sıkı bir şekilde yapışarak, kendimi onların şahıslarından bir an bile uzak görmeyerek çalışacağım. Daima milletin sevgi ve güvenine dayanarak hep birlikte ileri gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır." | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:31 pm | |
| ONUNCU YIL NUTKU Türk Milleti! Kurtuluş savaşına başladığımızın on beşinci yılındayız. Bugün Cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu, en büyük bayramdır. Kutlu olsun Bu anda, büyük Türk milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın, en derin sevinci ve heyecanı içindeyim. Yurttaşlarım! Az zamanda çok büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan, Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş asırların gevşetici ziyniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle, daha çok çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir. Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihi bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, fıtri zekâsını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür. Türk milletine çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün beşeriyete hakiki huzurun temini yolunda, kendine düşen medeni vazifeyi yapmakta, muvaffak kılacaktır. Büyük Türk milleti, onbeş yıldan beri giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiçbirinde, milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki, milli ülküye tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin, büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır. Türk Milleti; Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını, daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:32 pm | |
| GENÇLİĞE HİTABE
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte; bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:33 pm | |
| SEVDİĞİ ŞARKILAR YEMEN TÜRKÜSÜMakam : Hüseyni Usul : Curcuna HAVADA BULUT YOK, BU NE DUMANDIR ? MAHLEDE ÖLÜM YOK, BU NE ŞİVANDIR ? ŞU YEMEN İLLERİ NE DE YAMANDIR. AH O YEMENDİR, GÜLÜ DİKENDİR, GİDEN GELMİYOR, ACEP NEDENDİR ? BURASI MUŞ'TUR, YOLU YOKUŞTUR; GİDEN GELMİYOR, ACEP İŞTİR ? KIŞLANIN ÖNÜNDE REDİF SESİ VAR, BAKIN ÇANTASINDA ACEP NESİ VAR ? BİR ÇİFT KUNDURASI, BİR DE FESİ VAR. AH O YEMENDİR... KIŞLANIN ÖNÜNDE GEZİYOR KAZLAR, ELİM, KOLUM AĞRIR, YÜREĞİM SIZLAR, YEMEN'E GİDENE AĞLIYOR KIZLAR. AH O YEMENDİR... KIŞLANIN ÖNÜNDE BİR BİNEK TAŞI, YOKLAMA YAPIYOR BİZİM BİNBAŞI, SEFERE GİDERLER ÇAVUŞ, ONBAŞI. AH O YEMENDİR... VARDAR OVASIMakam : Hicaz - Rumeli Türküsü Usul : Türkaksağı MAYA DAĞDAN KALKAN KAZLAR AL TOPULU BEYAZ KIZLAR YARİMİN YÜREĞİ SIZLAR EĞLENEMEM ALDANAMAM BEN BU YERLERDE DURAMAM VARDAR OVASI VARDAR OVASI KAZANAMADIM SILA PARASI MAYA DAĞIN YILDIZIYIM BEN ANNEMİN BİR KIZIYIM EFENDİMİN SAĞ GÖZÜYÜM EĞLENEMEM ALDANAMAM BEN BU YERLERDE DURAMAM VARDAR OVASI VARDAR OVASI KAZANAMADIM SILA PARASI ÇANAKKALE İÇİNDE Yöresi : Kastamonu Kimden Alındığı : İhsan Ozanoğlu Derleyen : M. SARISÖZEN ÇANAKKALE İÇİNDE AYNALI ÇARŞI ANA BEN GİDİYOM DÜŞMANA KARŞI ÇANAKKALE İÇİNDE BİR UZUN SELVİ KİMİMİZ NİŞANLI KİMİMİZ EVLİ ÇANAKKALE ÜSTÜNÜ DUMAN BÜRÜDÜ ON ÜÇÜNCÜ FIRKA HARBE YÜRÜDÜ ÇANAKKALE İÇİNDE BİR DOLU TESTİ ANALAR BABALAR MEKTUBU KESTİ YANIK ÖMER Makam : Hüseyni Usul : Aksak Söz ve Müzik : Saadettin Kaynak YANIK ÖMER, HER SAVAŞTAN BİR YARA TAŞIYOR; YANIK ÖMER, YİĞİT ÖMER ÖĞÜNMEDEN YAŞIYOR. KURTULUŞ SAVAŞINDA YİRMİ SEKİZ YAŞINDA, MANGASININ BAŞINDA, TAŞIYOR... YANIK ÖMER, YİĞİT ÖMER SİPERLERİ AŞIYOR. SAVAŞ BİTER. YANIK ÖMER KÖYE DÖNER; KÖYLÜ BÜTÜN BAYRAM EDER. YANIK ÖMER KUTLULANIR; NİŞANLISI MUTLULANIR. YANIK ÖMER ATTAN İNER, PEMBEGÜL'E BAĞLAR KEMER; KÖYLÜLERE GİDER HABER DÜĞÜNE, DÜĞÜNE!... ELİNE KINA YAKAR, BAŞINA TELLER TAKAR; BELİNDE ALTIN KEMER, ÖYLE ALANA ÇIKAR. PEMBEGÜL ALLANIR, PULLANIR; YANIK ÖMER'İN KÖYÜNE DÜĞÜN ALAYI YOLLANIR. KIRMIZI GÜLÜN ALI VAR Makam : Hicaz - Rumeli Türküsü Usulü : Sofyan KIRMIZI GÜLÜN ALİ VAR HER GÜN AĞLASAM YERİ VAR BUGÜN BENİM EFKARIM VAR BU GÖNÜL ARZ EDER SENİ SENİ KIRMIZI GÜLÜ BUDARLAR ALTINA MECLİS KURARLAR GÜZELİ CANDAN SEVERLER BU GÖNÜL ARZ EDER SENİ SENİ KIRMIZI GÜLÜN BÜRÇEĞİ ÖNÜNDE OYNAR KÖÇEĞİ NEYLEYİM YARSIZ DÖŞEĞİ BU GÖNÜL ARZ EDER SENİ SENİ ALİŞİMİN KAŞLARI KARA Makam : Uşşak - Rumeli Türküsü Usul : Ninsofyan ALİŞİMİN KAŞLARI KARE SEN AÇTIN SİNEME YARE BULAMADIM DERDİME ÇARE GÖRMEDİM HİÇ AH CİVAN ALİŞİMİ TUNA BOYUNDA EVLERİ VAR HANE HANE BENLERİ VAR TANE TANE SARAMADIM KANE KANE GÖRMEDİM HİÇ AH ALİŞİMİ TUNA BOYUNDA EVLERİ VAR YOL BAŞINDA BENLERİ VAR SOL KAŞINDA SARAMADIM GENÇ YAŞINDA GÖRMEDİM HİÇ AH ALİŞİMİ TUNA BOYUNDA __________________ | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:33 pm | |
| CANA RAKİBİ HANDAN EDERSİN
Makam : Uşşak Usul : Curcuna Müzik : Giriftzen Asım Bey CANA RAKİBİ HANDAN EDERSİN BEN Bİ NEVAYI GİRYAN EDERSİN BİGANELERLE ÜNSİYYET ETME BANA CİHANI ZİNDAN EDERSİN
MANİ OLUYOR HALİMİ TAKRİRE HİCABIM
Makam : Hicazkar Müzik : Tatyos Efendi MANİ OLUYOR HALİMİ TAKRİRE HİCABIM ÜZME YETİŞİR ÜZME FIRAKINLA HARABIM MAHVOLDU SÜKUNUM BENİ TERK EYLEDİ HABIM ÜZME YETİŞİR ÜZME FİRAKINLA HARABIM
NİHANSIN DİDEDEN EY MEST-İ NAZIM
Makam : Rast Usul : Curcuna Müzik : Hacı Faik Bey NİHANSIN DİDEDEN EY MEST-İ NAZIM BANA SENSİZ CİHANDA CAN NE LAZIM BENİM SENSİN FELEKDE ÇARESAZIM BANA SENSİZ CİHANDA CAN NE LAZIM SEZADIR MATEMİM TUTSA FELEKLER BANA İNSAN DEĞİL AĞLAR MELEKLER HEVAYA GİTTİ HEP BUNCA EMEKLER BANA SENSİZ CİHANDA CAN NE LAZIM
OLMAZ İLAÇ SİNE-İ SAD PAREME
Usul : Curcuna Beste : Hacı Arif Bey OLMAZ İLAÇ SİNE-İ SAD PAREME ÇARE BULUNMAZ BİLİRİM YAREME BAKSA TABİBAN-I CİHAN ÇAREME ÇARE BULUNMAZ BİLİRİM YAREME KASTEDİYOR TİR-İ MÜJEN CANIMA GÖZLERİ EN SON GİRECEK KANIMA ŞERHEDEMEM HALİMİ CANANIMA ÇARE BULUNMAZ BİLİRİM YAREME
ATLADIM BAHÇENE GİRDİM
Makam : Eviç - Rumeli Türküsü Usul : Aksak ATLADIM BAHÇENE GİRDİM GÜLLERİ FİNCAN GİBİ GERDANINDA ÜÇ BENİ VAR HER BİRİ MERCAN GİBİ SARILALIM SARMAŞALIM İKİMİZ BİR CAN GİBİ GEL SENİNLE KAVLEDELİM YA ONU SEV YA BENİ BİR TENHADA BULUŞALIM YA ONUN OL YA BENİM.
DAYLER DAYLER VİRAN DAYLER
Makam : Hicaz DAYLER DAYLER VİRAN DAYLER YÜZÜM GÜLER KALBİM AĞLAR YÜREĞİMDEN KANLAR DAMLAR EDİRNE KÖPRÜSÜ TAŞTAN SEN ÇIKARDIN BENİ BAŞTAN BİR OLAYDI BİR OLAYDI NE OLUR BENİM OLAYDI
ESİRİ ZÜLFÜNÜN EY YÜZÜ MAHIM
Usul : Curcuna Besteci : Şevki Bey ESİRİ ZÜLFÜMÜN EY YÜZÜ MAHIM GECE DOĞMUŞ BENİM BAHTI SİYAHIM GÜZEL GÜN GÖRMEYE VAR İŞTİBAHIM | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:34 pm | |
| GİTTİ DE GELMEYİ VERDİ
Usul : Aksak Bestekar : Deniz Oğlu Ali GİTTİ DE GELMEYİVERDİ GÖZLERİM YOLLARDA KALDI NE BİLEYİM NERDE KALDI NE ZEMAN NE ZEMAN GELİR GEL A NAZLIMDA LAHUR ŞALLIM SAĞI SOLU DOLAŞALIM NE ZEMAN NE ZEMAN GELİR SAATİ BELDEYE DEĞER GECESİ HAZNEYE DEĞER GÖNLÜMÜZ YOSMAYI SEVER NE ZEMAN NE ZEMAN GELİR GEL A NAZLI LAHUR ŞALLIM SAĞI SOLU DOLAŞALIM NE ZEMAN NE ZEMAN GELİR GİTTİ DE GELMEYİVERDİ GÖZLERİM YOLLARDA KALDI HELE NAZLIM NERDE KALDI NE ZEMAN NE ZEMAN GELİR GEL A NAZLIM LAHURİ ŞALLIM SAĞI SOLU DOLAŞALIM NE ZEMAN NE ZEMAN GELİR
HAB-GAH-I YARE GİRDİM ARZ İÇİN AHVALİMİ
Makam : Rast Usul : Müsemmen Giriftzen Asım Bey HAB-GAH-I YARE GİRDİM ARZ İÇİN AHVALİMİ, BİR PERİŞAN HALİNİ GÖRDÜM, UNUTTUM HALİMİ. SAKİTEN İCRA EDERKEN DİDE EŞK-İ ALİMİ. LEBLERİNDE, SİNESİNDE GİZLENEN AMALİMİ, LEBLERİMLE TOPLADIM TEBRİK EDİN İKBALİMİ...
KÖŞKÜM VAR DERYAYA KARŞI
Makam : - / Rumeli Türküsü Usul : Nimsofyan KÖŞKÜM VAR DERYAYA KARŞI DURMAZ AKAR GÖZÜM YAŞI SEVADADIR HER İŞİN BAŞI VAR GÖNÜL VAR GİT SEYREYLE GEL BANA SÖYLE
ELMAYI NAZİK YARLAR ÇİNİ TABAĞA KOYARLAR GÜZELİ CANDAN SEVERLER VAR GÖNÜL VAR GİT SEYREYLE GEL BANA SÖYLE
ŞAHANE GÖZLER ŞAHANE
Makam : Eviç - Rumeli Türküsü Usul : Sofyan ŞAHANE GÖZLER ŞAHANE HÜSNÜNE YOKTUR BAHANE SÜLEYMAN OLSAM CİHANE GÖNÜL EYLENMEZ ASLA...
UÇAN KUŞLAR KEBAB OLSA AKAN SULAR ŞARAB OLSA MEYHANELER MESKEN OLSA GÖNÜL EYLENMEZ ASLA... | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:34 pm | |
| MÜZELERSELANİK'TE ATATÜRK EVİ ****** bilindiği gibi 1881 yılında Selanik'te doğmuştur. Onun, doğduğu, çocukluk ve gençlik günlerinin bir kısmını geçirdiği, memleketin hür bir idare rejimine kavuşması için arkadaşları ile birlikte karar verdiği tarihi ev bugün (****** Evi) adıyla müze olarak tanzim edilmiş ve ziyarete açılmıştır. ****** Evi bugünkü Selanik'in Aya Dimitriya mahallesinde ve Apostolu Pavlu caddesi üzerinde 75 numaradadır. Bitişiğinde Türk Konsolosluğu vardır. Selanik'te ****** Evi, arşiv kayıtlarına göre, Selanik'in Koca Kasım Paşa mahallesi, Islahhane caddesi üzerindedir. Ev, bodrumu ile birlikte üç katlı ve bir avlu içerisindedir. Selanik arşiv belgelerinden edinilen bilgilere göre, şimdi müze olan ****** Evi, 1870 yılından önce Rodoslu müderris Hacı Mehmed tarafından yaptırılmış olup önce İbrahim Zühdü adlı birisine, daha sonra da yine Selanik halkından Abdullah Ağa ve Eşi Ümmü Gülsüm'e satılmıştır. Bu kayıtlardan anlaşıldığına göre Ev, ******'ün babası Ali Rıza efendi tarafından inşa ettirilmemiş, sahiplerinden kiralanmıştır. ******'ün babası Ali Rıza Efendi, bilindiği gibi, bir süre Selanik Evkaf katipliğinde bulunmuş, gümrük memurluğu yapmış, 1876 yılında da Selanik "Asakir-i milliye taburunda birinci mülazım olarak görev almış, daha sonra serbest ticaret hayatına atılmıştır. Selanik'in tanınmış ailelerinden Sarıgüllü Hacı Sofulardan Feyzullah Ağa'nın kızı Zübeyde Hanım'la 1878 yıllarına doğru evlenen Ali Rıza Efendi Kırmızı Hafız diye şöhret bulan babası Ahmed Efendi'nin (Subaşı) mahallesindeki evinden ayrılarak Koca Kasım Paşa mahallesindeki aslı vakıf olan şimdiki evi sahiplerinden kiralamış eşi ile birlikte bu eve taşınmışlardır. Ev o zamanlar, etrafı yüksek duvarlarla çevrili olup, harem ve selamlığı olan üç katlı tapu kayıtlarına göre ( Bir bab fekani oda ve bir divanhane ve bir tahtessema ve iki bab tahtani oda, bir çeşme bir miktar avlu) klasik, çıkartmalı bir evdi. Dış yüzü sıva üzerine pembe boyalı olup alt pencerelerine emir, üst pencerelerine de ahşap kafesler yapılmıştır. ****** 1881 yılında bu evin ikinci katındaki sol tarafa düşen ocaklı odada doğmuştu. Ali Rıza Efendi'nin 1888 yılında ölümünden sonra, genç yaşında dul kalan Zübeyde Hanım, oğlu küçük Mustafa (******) kızları Naciye ve Makbule, ile biraz da geçim masraflarını hafifletmek üzere, bu pembe evden taşınmışlar, yanındaki daha küçük bir eve nakletmişlerdir. Zaman zaman, çocukları ile birlikte kardeşi Hüseyin Ağa'nın çiftliğine giden Zübeyde Hanım bu sırada ******'ün ifadesiyle, iyi kalpli bir insan olan Ragıp Bey'le, bu küçük evde evlenmişlerdi. ******, babasının sağlığında, kısa bir süre devam ettiği Şemsi efendi mahalle okuluna Pembe evde başlamış, babasının ölümünden sonra, önce Selanik Mülkiye Rüşdiyesi'ne kaybolmuşken, sonra buradan ayrılarak 1893 yılında Selanik Askeri Rüşdiyesi'ne geçmiştir. 1896 yılında Manastır Askeri İdadisi'ne 1899 yılında da İstanbul'daki Harp Okulu'na başladıktan sonra, tatillerinde Selanik'e gelen ****** yine annesi ve kardeşleriyle bu küçük evde oturmuşlardır. ******, 1902 yılında Harp okulunu da bitirmiş, Kurmay sınıfına başlayarak 1905 yılı başlarında Kurmay Yüzbaşı olmuştur. Bu tarihten İkinci Meşrutiyetin ilan edildiği 1908 yılına kadar ******, vatan hizmetinde askerlik görevini yaparken, Şam'da bir kaç fikir arkadaşıyla 1906 da"Vatan ve Hürriyet" adını verdikleri gizli siyasi bir cemiyet kurmuşlardır. Ancak bu cemiyeti asıl Makedonya da faaliyete geçirmek istediğinden bir ara gizlice Selanik'e gitmiş ve orada arkadaşları ile birlikte bu cemiyetin şubesini kurmuştur. İkinci Meşrutiyetin ilanından evvel(1907) Selanik'te görev alan M. Kemal ******, ailesi ile birlikte bu evde oturmuş, birçok siyasi toplantılar bu evde yapılmıştır. Daha sonra Trablusgarp ve Balkan savaşlarının patlak vermesiyle Selanik'ten ayrılan ******'ün bundan sonraki hayatı artık mücadelelerle doludur. ******'ün annesi Zübeyde Hanım'a gelince, o da Selanik'te çok kalmamış, Balkan harbinden sonra birçok Türk aileleri gibi kızı Makbule(Atadan) ile birlikte Selanik'ten göçmüş. İstanbul'a gelerek Beşiktaş-Akaretlerde bir eve yerleşmiş, Milli Mücadele yıllarında da Ankara'ya gelmiştir. Ancak, Ankara'nın iklimi sağlığı için elverişli olmadığından Zaferden sonra İzmir'e gönderilmiş, 1923 yılında orada vefat etmiştir. Balkan harbinden sonra, Selanik Yumanlıların elinde kalmış o güne kadar ******'ün annesi Zübeyde Hanım'ın oturduğu ev de Lozan antlaşması hükümlerince Yunan Hükümetine intikal etmiştir. Yunan Hükümeti de evi Yunanlı bir aileye satmıştır. Cumhuriyet'in Onuncu yıl dönümü (29 Ekim 1933) dolayısıyla, Selanik Belediyesi, Türk-Yunan dostluğu ve Balkan Konferansının bir hatırası olarak, ******'ün doğduğu evin çift kanatlı kapısının sağ köşesine mermer bir plaka yerleştirmiştir. Plakanın üzerinde Türkçe, Elence ve Fransızca olarak şu ibare yazılıdır; (Türk milletinin büyük müceddidi ve Balkan ittihadının müzahiri GAZİ MUSTAFA-KEMAL burada dünyaya gelmiştir. İş bu levha Türkiye Cumhuriyetinin onuncu yıldönümü münasebetiyle konulmuştur. Selanik, 29 Birinciteşrin 1933) 4 Kasım 1933 tarihinde Türkiye'nin Atina Elçisi ve elçilik mensupları Makedonya Genel Valisi, Selanik Belediye Başkanı ve Yunan ileri gelenlerinin katılmasıyla bir tören yapılmış, plaka bu törende yerine konmuştur. Selanik Belediyesi , daha sonra evin, Yunanlı sahibinden satın alarak ******'e hediye edilmesini de kararlaştırmış ev ancak 19 Şubat 1937 de boşaltılabilmiş ve anahtarları Selanik Konsolosluğumuza teslim edilmiştir. Bu olaydan sonra, ****** Evi, Selanik'teki Türk Konsolosluğu'nun bakımına verilmiş ve evin zemin katında sonradan açılan dükkanlar kaldırılarak eski şekline getirilmiş, sonradan sarıya boyanan ev yine pembe renkle, boyanmış, çatısı aktarılarak onarılmıştır. 1950 yılında daha geniş çapta büyük onarım gören ****** Evi'nin (****** Müzesi) olarak tanzimi düşünülmüş ve bu konuda Dışişleri Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı çalışmalara başlamıştır. ****** Evi'nin tanzim ve teşhiri konusunda fikirlerini almak üzere milli Eğitim Bakanlığınca bazı kişilere baş vurulmuş gerekli eşya İstanbul Dolmabahçe ve Topkapı Saraylarından seçilerek Selanik'e gönderilmiştir. Böylelikle Evin bütün odaları eski şekline göre ayrı ayrı değerlendirilmiş 10 Kasım 1953 günü törenle ziyarete açılmıştır. Bugün Müze olarak ziyarete açık bulunan Selanik'teki ****** Evi, Selanik Başkonsolosluğumuzun da bulunduğu etrafı duvar parmaklıklarla çevrili bir bahçenin ana caddeye bakan köşesi üzerindedir. Ev üzeri tuğla çatılı, çıkartmalı, eski Türk evleri tipinde ve zemini ile birlikte üç katlıdır. Zemin kat üzerindeki birinci ve ikinci katlar dikdörtgen şeklinde kafesli pencerelerden ışık almaktadır. Eve caddeye açılan çift kanatlı kapısından girilir. a)Zemin Kat: Kapıdan tuğla döşemeli bir hole girilir. Sağdaki birinci oda, kiler, ikincisi mutfaktır. Kilerde mutfak eşyaları (Bakır kaplar, toprak testiler, çömlekler, balta, havan ve küpler, sandıklar) teşhir edilmektedir. Mutfakta dolap ve raflar vardır. Soldaki birinci oda (Hizmetçi odası), ikinci oda (Merdivenli Sofa) dır. Buradan birinci kata çıkılır. b)Birinci Kat: Buraya bahçedeki çıkartma taş merdivenle girildiği gibi zemin kattaki merdivenli Sofadan da girilmektedir. Girişte ahşap tavanlı geniş sofa vardır. Sofanın bahçeye bakan atlas perdeli üç penceresi önünde yastık ve işlemeli yaygılarla döşenmiş bir sediri bulunmaktadır. Sofanın orasında yuvarlak ahşap bir masa durmaktadır. Sofanın bahçe girişinde, sağda (Misafir odası) ve bu odadan geçilen küçük bir (Sandık odası) bulunmaktadır. Misafir odası, kadife koltuk ve kanepeler, atlas perde, aynalı komodin, bakır mangal ve sehpalarla döşenmiştir. Duvarda ibrişim işleme bir yazı levhası, bir duvar saati asılıdır. Soldaki birinci küçük oda (mutfak) tır. Burada ocaklar ve çeşitli mutfak eşyaları yer almaktadır. İkinci oda Yatak odasıdır. Odanın bir köşesinde , çift kişilik demir bir karyola bulunmaktadır. Yatağın baş uçundaki duvarda, gümüş kılaptanlı, kırmızı atlas cüz kasesi içerisinde bir Kur'an-ı Kerim ve bir levha asılı, Levhada Fetih Süresinin ilk ayeti olan (inna fetehnaleke fethan mübina) yazılı. Karyolanın önünde pirinç bir mangal, caddeye, bakan atlas perdeli pencereler boyunca da döşenmiş bir sedir bulunmaktadır. c)İkinci Kat: Birinci katın sandık odası bitişiğindeki merdivenli sofadan ikinci kata çıkılır. Buradaki sedirli sofa da birinci kat sofasının aynı olup yalnız daha küçüktür. Girişte sağdaki alçı işleme tavanlı oda (çalışma odası) olarak yarılmıştır. ******'ün doğduğu bu odada, ******'ün tunç bir büstü ile, bir yazı masası, pirinç mangal, koltuklar yer almaktadır. Duvarlarda ******'le ilgili levha ve tabaklar asılıdır. Sağdaki (Yatak odası) ****** Müzesi haline getirilmiştir. Vitrinlerde ******'ün kullandığı elbiseler ve şahsi eşyaları görülür. ******'ün hayatına ait fotoğraflarla, okul çağlarına ait belgeler sıralanmış, bir de küçük ****** kitaplığı kurulmuştur. Yatak odasının bitişiğinde tahta parmaklıklı bir teras mevcuttur. Selanik'teki ****** Evi, 1966 yılında bu kitabın yazarı tarafından yerinde ve yeniden düzenlenmiştir. Son onarımı, düzenleme ve sergilemesi 1981 yılında yapılmıştır. | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:35 pm | |
| İSTANBUL - ŞİŞLİ'DE ATATÜRK EVİ (İNKILAP MÜZESİ) ****** Suriye Cephesinden ayrılarak 13 Kasım 1918 de İstanbul'a gelmiş ve Perapalas Otelinde bir daireye yerleşmişti. Bir kaç gün sonra bu otelden ayrılan ****** önce yakın dostu Salih Fansa'nın Beyoğlu'ndaki evinde misafir kalmış, sonra da Şişli'de Madam Kasabyan'ın üç katlı evini kiralamıştı. O günlerde annesi Zübeyde Hanımla kız kardeşi Makbule, Beşiktaş'ta Akaretler mahallesindeki bir evde oturuyorlardı. ******, Şişli ye taşınınca annesi ve kız kardeşini de yanına almış, evin üçüncü katını onlara ayırmıştı. Kendisi orta katta oturuyor, bu katın arka bahçeye bakan odasını da yatak odası olarak kullanıyordu. Büyük salonu, toplantı odası olarak ayırmıştı. Alt katta ise yaveri bulunuyordu. ******, İstanbul'un düşman işgali altında bulunduğu bu karanlık günlerde, evinde arkadaşlarıyla birlikte sık sık gizli toplantılar yapmış, 16 Mayıs 1919 tarihine yani Samsun'a hareketine kadar bu evde oturmuştur. ******, Anadolu'ya geçtikten ve Ankara'ya yerleştikten sonra annesi ve kardeşi Makbule Hanımı yanına almış, Çankaya'da oturmuşlardı, Şişli'deki ev ise , Erzurum eski Milletvekili Tahsin Uzel'e geçmiş, daha sonra, 1942 yılında İstanbul Belediyesi İnkılap Müzesi kurmak üzere Tahsin Uzel'den satın almıştı. Şişli'de Halaskar Gazi caddesi üzerinde 1908 yıllarında yaptırılan ve ****** Evi olarak tanınan Evi, İstanbul Belediyesi onarmış, 1943 yılında da (İnkılap Müzesi ) olarak ziyarete açmıştır. 1981 yılında yeniden düzenlenen Müzedeki sergileme şöyledir: Binanın girişinde, ******'ün Gençliğe Hitabesi ile ******'ün bir yazısı. Yemek odasında milli Mücadele ile ilgili tablolar. Oturma odası duvarlarında ******'ün doğumundan 1. Dünya Savaşına kadar, hayatına ait fotoğraflar vardır. Birinci kattaki yatak odası, çalışma odası ve diğer odalar, ******'ün kullandığı eşyalar ve elbiseleri, Milli Mücadele yıllarına ait fotoğrafları, inkılaplarıyla ilgili belgeler sergilenerek donatılmıştır. İkinci kattaki odalarda ******'ün ölümü ile ilgili fotoğraflar, tablolar, ******'le ilgili belge ve bilgiler sergilenmektedir. 3'cü Kat: Devrimlerle ilgili fotoğraflar, ****** hakkında yazılmış çeşitli kitaplar, ölümüne ait fotoğraflar, gazeteler, bir kavanoz içerisinde Anıtkabir'den getirilmiş toprak v. s. | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:35 pm | |
| ÇANKAYA ATATÜRK KÖŞKLERİ Eski Köşk-****** Müzesi: ******, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliye Reisi olarak 27 Aralık 1919 da Ankara'ya geldikten sonra arkadaşları ile bir süre, Ziraat Mektebi'nde oturmuş, bir ara Ankara Garındaki konuta yerleşmişler, daha sonra da Çankaya'ya gelmişlerdi. Çankaya Ankara'ya hakim bir tepenin yamaçlarında, O'nun çalışmaları için çok elverişli sakin bir yerdi Burada Ankaralı Bulgurzade Tevfik Efendi'nin bir bağ evi vardı Ankaralılar, bu evi bağı ile birlikte, 4500 liraya satın alarak (Ordu Köşkü) adıyla, Milli Savunma Bakanlığına bağışlamışlardı. Bakanlıkta Başkumandan ******'e tahsis etmişti. 1932 yılında, Cumhurbaşkanlığı Yeni köşkü yapıldıktan sonra, eski Köşk olarak adlandırılan bu bağ evi, iki kat olarak yapılmıştı. Ön cephesinde havuzlu bir holü vardı. ******. 1923 yılı Ocak ayında Latife Hanım'la evlendikten sonra, bu elverişsiz evin, daha kullanışlı bir duruma getirilebilmesi için mimar Vedat Bey'i görevlendirmişti. Kısa süre içinde havuzlu hol kaldırılarak, burası altlı, üstlü bir salon haline getirilmiş, kuleli kısım eklenerek burada yeni odalar yapılmış, şömineler konmuş, tavanlar Türk motifleriyle süslenmişti. Böylece Eski Köşk, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı köşkü olarak 1932 yılına kadar kullanılmıştı. Yeni Türkiye devletinin temelinden çatısına kadar kuruluşunda büyük yeri olan Eski Köşk'te birçok toplantılar olmuş, tarihi kararlar verilmiş, bina hatıralarıyla anıtlaşmıştı. Bu anıt, 1950 yılında (****** Müzesi) adıyla, eşyaları ile birlikte ziyarete açıldı. Sarmaşıklara gömülmüş Eski Köşkün camlı kapısından, önce aynalarla süslü küçük bir Hole sonra da Büyük Hole geçilir. Önceleri ******'ün Bilardo Salonu olarak kullandığı bu holde, şimdi büyük bir masa üzerinde, on altı büyük Türk devletinin on altı bayrağı var, Sağda Yeşil Salon denilen Ziyaretçi Kabul salonu, solda sefer kabul odası ile, üst kata çıkan merdiven, karşıda da Yemek Salonu var. Kabul Salonu girişte ******'e verilen nişan ve madalyaların bulunduğu bir vitrin görülür. Diğer vitrinlerde vazolar, ******'ün kullandığı eşyalar, duvarlarda da yağlı boya tablolar teşhir edilmektedir. Sefer kabul günlerinde, çoğu zaman seferler de bu odada dinlenirlerdi. Yeşil Salon'dan Yemek Salonu'na geçilir. Ortadaki büyük yemek masası, ******'ün tarihi sofrasıdır. Başta, ******'ün oturduğu koltuk durmaktadır. İşlemeli renkli camlı pencerelerden süzülen loş bir ışık alında odanın dekoru çok muhteşem. Çini süslü şömine bilardo masası, kristal, çini vazolar, tablolar, bu dekoru tamamlıyor, Yemek Salonunun yanında Kulenin alt odası var. Atlas perdeli pencereleri ve süslü tavanı ile küçük bir kahve salonu. Bir masa, birkaç koltuk. Yemek Salonu'nda tekrar Hole çıkılır ve Sefir Kabul Odası'na girilir. Sedef işleme bir paravan ile ayrılan bu küçük odada, yine sedef ve fildişi işleme bir masa ve dolap, marokon koltuklar, kadife perdeler bir manga ve tablolar görülüyor. Buradan tekrar Hole ve sağdaki merdivenden üst kata çıkılır. Üst katta, sağda, önceleri yatak odası olarak ta kullanılan, küçük bir dinlenme odası var. Ortada halılar ve divanlarla döşeli bir Şark Salonu bulunmaktadır. Salon bir balkona açılıyor. ******'ün eliyle kurduğu yeni Ankara'yı seyrederek dinlendiği balkon bu. Şark Salonunun bir kapısı Kütüphaneye açılır. ******'ün çoğu zaman günlerce kapanarak çalıştığı ve okuduğu bu kütüphanenin dolaplarını yüzlerce cilt, Türkçe ve yabancı dillerde kitaplar doldurmaktadır. Karşıda ağaç işleme bir yazı masası aynı ağaçtan bir yazı takımı, masa üzerinde küre bir dünya haritası görülür. Yanda bağadan güzel bir abajur var. ****** Büyük Nutkunu bu masada yazmıştır. Kütüphaneden üzeri sivri bir kule ile örtülü yuvarlak Çalışma odasına geçilir. Döşemesi siyaha yakın mefti olan bu oda, ******'ün sevdiği odalardan biri. Yerde, büyük, beyaz bir ayı postu serilir. Kütüphanenin arkasındaki bir kapıdan pembe renkteki Yatak Odası'na geçilir. Burada çinili bir şömine, ceviz bar karyola, bir şezlong, koltuk, masa ve iskembeler var. Şöminenin üzerinde Annesi'nin bir fotoğrafı, yatağın baş uçundaki vitrinde de ölümünden sonra alının yüzünün ve elinin alçı maskları görülür. Yatak odasındaki küçük bir kapıdan banyoya girilir. Köşkün üst katındaki odaların tavanları, Türk motifleri ve kalem işi nakışlarla süslenmiştir. Yeni Köşk (Cumhurbaşkanlığı köşkü) Zamanla eski Köşk, bir devlet başkanı için yeter sayılmamış, 1932 yılında ******'ün emirleriyle, bugün Cumhurbaşkanlığı Köşkü olarak Kullanılan Yeni Köşk yaptırılmıştır. Köşkün projeleri Prof Holtzmeister tarafından çizilmiştir. Girişte geniş bir holü, sağda üst katta çıkan bir merdiveni, mutfak kısmı, solda yaver odası ve bekleme salonu var, Köşkün bu katında Yemek Salonu, kuş bahçesi, Elçi Kabul salonu, Aynalı salon ve diğer salonlar var. İkinci katta ise, sağda ******'ün Dairesi ve Kütüphane, solda Cumhurbaşkanının oturduğu daire yer almaktadır. ******'ün dairesinde, ******'ün yatak odası, karyolası, divanı, koltuk ve kanepeleriyle olduğu gibi muhafaza edilmektedir. Bu odaya bitişik bir giyinme ve bir banyo odası var. Camlı Köşk : Çankaya bahçesinde, 1935 yılında ******'ün emriyle, kız kardeşi Makbule Atadan için yaptırılan bir de Camlı Köşk vardır. İç içe salonları, yemek ve yatak odaları bulunan bu köşk, misafir köşkü olarak kullanılmaktadır. Çankaya'nın bir park olarak düzenlenmiş olan geniş bahçesi ****** Müzesi ile birlikte, Cumartesi-Pazar günleri ziyaretçilere açık bulundurulmaktadır. __________________ | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:36 pm | |
| İZMİR- ATATÜRK EVİ VE MÜZESİ İzmir- ****** Evi ve Müzesi, Kordon boyundadır. 1978 yılında yeniden düzenlenerek ziyarete açılmıştır. Büyük Zaferden hemen sonra Türk orduları yıldırım hızıyla Ege'ye doğru süzülürken Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa'da onlarla birlikte, Ege'nin yakılmış ve yıkılmış şehirlerine uğrayarak İzmir'e doğru ilerliyordu. ******, Türk ordularının İzmir'e girişinden bir gün sonra 10 Eylül 1922'de İzmir'e gelmiş, coşkun törenlerle karşılınmış. 2 gün sonra, Göztepe'deki Muammer (Uşaklıgil) köşküne konuk olmuştu. Bu Köşk'te 29 Eylül 1922 akşamına kadar 19 gün kalan ******, İzmir'e ikinci gelişi olan 27 ocak 1923 te yine bu Köşk'te kalmış, Köşk sahibi Muammer (Uşakgil) in kızı Latife Hanımla bu Köşk'te evlenmişti. ****** 27 Temmuz ve 1 Ocak 1924 tarihlerindeki İzmir gezilerinde de yine Göztepe Köşkünde kaldı. Latife Hanım'dan boşandıktan sonra, İzmir'e gelişlerinde, İzmirliler onu Gündoğdu semtinde, deniz kıyısındaki Naim Palas'ta misafir etmeğe başladılar. Bu ev. 1860/1862 yıllarında yaptırılmış bir ara otel olarak kullanılmıştı. 1927 yılında İzmir Belediyesi, evi hazineden satın olarak ******'e hediye etmiş dayayıp döşemişti. ****** 11 Ekim 1925 ten sonra 7 defa İzmir'de hep bu evde kaldı, bir çok tarihi kararları bu evde verdi. ****** 22 Haziran 1934'te son olarak İzmir'e geldiği zaman yine bu evde kaldı. Yanında İran Şahı Rıza Şah Pehlevi de vardı. İki geceyi birlikte bu evde geçirerek, 24 Haziran 1934 günü Balıkesir'e gitmek üzere İzmir'den ayrıldılar. O günden sonra İzmir'e bir daha gelmemişti. ******'ün ölümünden sonra, İzmir Belediyesi, ****** Evi'ni eşyaları ile birlikte olduğu gibi korumuştu. Ev, iki katlı bir yapıydı. Ön yüzeyi mermer silmeler ve alınlıklarla süslüdür. Kemerli kapısından girildikten sonra, derinlemesine uzanan bir salona girildikten sonra, derinlemesine uzanan bir salonu geçilir. Yanlarda odalar sıralanmıştır. Üst kata iki taraflı mermer bir merdivenle çıkılır. Üst katta da geniş bir salon, denize bakan bir balkonu ve balkon odası, iki yanda iki geniş oda bulunmaktadır. Güneydeki oda, ******'ün yatak odasıdır. Kuzeydeki ikinci odada İran Şahı Rıza Şah Pehlevi kalmıştır. İzmir Belediyesi 1941 yılında, ****** Evi'nin üst katını (****** Müzesi) olarak düzenlemiş, ******'ün ve Rıza Şah Pehlevi'nin yatak odalarını, eşyaları ile birlikte, kullanıldığı şekilde sergilemişti. 1952 yılında alt kattaki salon ve odalar (****** Genel kitaplığı) olarak hizmete açılmıştı. O günlerde, ******'ün İzmir'de bindiği kayık, girişteki merdiven altında sergilenmiş, üst kat ****** Müzesi ise, ******'ün fotoğrafları, konsol ve aynalar, heykeller, tablolar ve halılarla donatılmıştı. 1967 yılında ****** Kitaplığı, buradan yeni binasına taşındığı zaman ****** Evi, yeniden ****** Müzesi olarak düzenlenmek üzere Kültür Bakanlığına devredilmiştir. Kültür Bakanlığı binayı onartarak yeniden düzenlemiş, 29 ekim 1978 günü törenle ziyarete açmıştır. Binanın alt katında etnoğrafik eserler, üst katında da ******'e ait eşyalar sergilenmektedir. Alt kat vitrinlerinde geleneksel kadın giyimleri, hamam takımları, elişleri peşkir, uçkur ve keseler ve çeşitli mobilyalar yer almaktadır. Halı-kilim bölümünde Bergama, Kula, Gördes, Milas, Çanakkale gibi halı merkezlerinden seçkin örnekler, Kilimi ve cicimler, sedef kakma koltuk ve sehpalar ve daha basma etnoğrafik eşya bulunmaktadır. ****** Müzesi'nin bulunduğu üst katta ise tablolar, büyük boy aynalar, vestiyer, mobilya ve bronz döküm saat salonu süslemektedir. Salona açılan soldaki odalar ******'ün banyosu, yatak odası, çalışma odası, kütüphane ve yemek odası olarak düzenlenmiştir. ******'ün yatak odası mavi bir yatak takımı ile kadife kanepe ve iki koltukla sergilenmektedir. | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:36 pm | |
| BURSA ATATÜRK MÜZESİ Bursa-****** Müzesi Çekirğe'de Çelik Palas bahçesindedir. ******, Bursa'ya çeşitli tarihlerde 13 kez gelmişti. Çoğu zaman dinlenmek üzere geldiği Bursa'da gen günlerini hesaplayacak olursak, tamamı 2 ay 20 gün 4 saat tutuyor. Bursa bu yönüyle şanslı şehirlerimizden biri. ******, İstanbul(Yalova dahil), Ankara, İzmir, Sivas'tan sonra en çok Bursa'da kalıyor. ******'ün Bursa'ya ilk gelişleri, Büyük Zaferden hemen sonra 16 Ekim 1922 tarihine rastlar. O tarihte 12 gün kaldığı Bursa'da İsmet (İnönü), Fevzi (çakmak), Kazım (Özalp) paşalarla birlikte Hünkar Köşkü'nde misafir edilmişlerdi. Daha sonra 20 Ocak 1923 günü ikinci defa Bursa'ya geldiğinde Çekirge'deki şimdi ****** Müzesi olan ve ****** Köşkü diye tanınan Köşk'te kaldı. Çekirge'deki Celik Palas'ın bitişiğinde bulunan bu Köşkte o güne kadar Miralay Mehmet Bey oturuyordu. ******'ün Bursa'ya geleceği günlerde Bursa Belediyesi bu Köşkü sahibinden satın olarak dayayıp döşemiş ve ******'e hediye etmişti. Şimdi ******'ün Bursa'da bir Köşkü vardı ve ****** kendi köşkünde kalıyordu. ******, Dumlupınar'da düzenlenen Büyük Zafer'in ikinci yıldönümü törenlerinden bir gün sonra 31 Ağustos 1924'te Bursa'ya tekrar geldi. Bu kere yanında eşi Latife Hanım da vardı. Doğruca kendi Köşküne gitti. Eşiyle birlikte yerleşti. Latife Hanım, Köşkü çok beğenmişti. Köşkte 12 gün dinlendiler. Bundan sonra ******, Bursa'ya 10 kez daha geldi. Uzun ve kısa süreler kaldı. Her gelişinde Çekirge'deki bu köşkünde kalıyor. Çoğu zaman toplantılarını Köşk'te yapıyordu. Son gelişi 1 Şubat 1938 tarihi idi, Yalova'daki Otel Termal'in açılışını yapmıştı. Yanında Başbakan Celal Bayar, içişleri Bakanı Şükrü Kaya, Bayındırlık Bakanı Ali Çetinkaya, ekonomi Bakanı Şakir Kesebir, Orgeneral Fahrettin Altay ve Ali Fuat Cebesoy da vardı. O gün Bursalılar ilk defa ******'ü neşesiz gördüler. Yüzü soluktu, rahatsız olduğu her halinden anlaşılıyordu. ******, doğruca yapımı tamamlanmış ve işletmeye açılmış bulunan Çelik Palas'a gitti. Özel dairesine çekildi. Ertesi gün Sümerbank Merinos Fabrikası'nın açılış töreni vardı, Törende bulunduktan ve Fabrikayı işletmeye açtıktan sonra, Bursa Belediye Başkanı Neşet Kiper'e bir mektup verdi. Mektup'ta ****** Bursa'lıların kendisine karşı gösterdikleri sevgi bağlılığa teşekkür ediyor, Çelik Palas'taki hissesi ile Bursalı'ların kendisine hediye ettikleri Köşkü Belediye'ye bağışladığını yazıyordu. Belediye Başkanı bu mektubu o gün okudu. Salon alkıştan inliyordu. ******, artık bir daha Bursa'ya gelemedi. ******'ün ölümünden sonra Bursa ****** köşkü, Çelik Palas'ın ek bir binası olarak Emekli Sandığı'na geçti. Daha sonra (****** Müzesi) olarak ziyarete açılmak üzere, 1965 yılında onarıma lalındı. Onarımdan sonra, Milli Eğitim Bakanlığına devredildi. 1973 yılında da (****** Müzesi) adıyla ziyarete açıldı. Geniş bir bahçe içerisinde bulunan Bursa ****** Köşkü, çatısı ile birlikte 3 katlıdır. İlk kattaki salon ve odalar bugün ****** resimleri ve ******'ün kullandığı eşyalarla sergilenmiştir. İkinci katta, ******'ün yatak odası, çalışma salonu, banyosu vardır. Buradaki eşyalardan çoğu ******'ün zamanına aittir. Üçüncü kat, misafirhane olarak kullanılmaktadır. Bursa ****** Köşkü, aynı zamanda son devir Köşk mimarisinin seçkin bir örneği olarak da Bursa'yı süslemektedir. | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:37 pm | |
| ERZURUM - ATATÜRK EVİ Erzurum-****** Evi, Erzurum'un Yukarı Mumcu mahallesinde, eski vali konağında, 1984 yılında ziyarete açılmıştır. Bina 1890 yılında yaptırılmış , eski Erzurum evleri tipinde bir konaktır. 1915/1916 yıllarında Alman Konsolosluğu olarak kullanılmış, 1918 yılından sonra Vali Konağı yapılmıştır. 19 Mayıs 1919 da Samsun'a çıkan ******, Amasya Tokat, Sivas, Erzincan yolu ile 3 Temmuz 1919 günü Erzurum'a gelmiş, doğruca Cumhuriyet Caddesinde Cinisli'lere ait bir konak olan Mevki komutanlığına konuk olmuştu. ****** 9 Temmuz 1919 gününe yani askerlikten ayrılışına kadar bu binada Erzurum Kongresinin hazırlıkları ile uğraşmış Yanı Başındaki Gözübüyüklerin evinde yatıp kalmıştı. Askerlikten ayrıldıktan sonra, Vali Münir Akkaya'dan boşalan iki katlı Vali konağına, Hüseyin Rauf Bey ve arkadaşları ile birlikte taşınmış, 29 Ağustos 1919 tarihine yani Sivas'a gidinceye kadar 52 gün bu evde oturmuştur. ******'ün Erzurum'dan ayrılışından sonra ev tekrar Vali Konağı olmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra 30 Eylül 1924'te Erzurum'a ikinci kez gelen ******'e Erzurumlular bu evi hediye etmişlerdir. Ev, 1930-1934 yılları arasında Kolordu Komutanlığınca da lojman olarak kullanılmıştır. ******'ün ölümünden sonra, Çocuk Esirgeme Kurumuna verilmiştir. 1984 yılında Kültür Bakanlığına devredilerek, ****** Evi halinde düzenlenmiştir. ****** Evinin ilk katında, sağda yer alan oda, idare odası olarak kullanılmaktadır. Hemen yanındaki odada ise, Erzurum Eski Milletvekili Hoca Raif (Dinç)'in kullanmış olduğu eşyalar sergilenmektedir. Bu odanın karşısına düşen odada Anadolu'da yayınlanan ilk gazetelerden Envari Şarkiye ile milli Mücadelenin gazetesi Albayrak'ın ayrıca Erzurum Kongresi bildirilerinin basıldığı (Matbaa Makinası) sergilenmiştir. Üst kat merdiven başı sahanlığından ******'ün Erzurum'a ikinci kez gelişi ile ilgili büyük boy bir fotoğraf ile o yıllara ait iki kanepe ve bir orta sehpa yer almaktadır. Salon toplantı odası olarak düzenlenmiştir. Salona üç büyük oda açılır. Bu odalar ******'ün çalışma ve yatak odası olarak sergilenmiştir. Odalardan birinde Erzurum Kongresine katılan delegelerin fotoğrafları ile bir çalışma masası ve bir koltuk yer almıştır. Çalışma odasında o yılarda yapılmış ceviz oymalı bir vitrin bir orta masa bir çalar saat ile ceviz koltuk ve sandalyeler vardır. Yatak odası, çalışma odasının karşısına düşen odadır. Bu odada ******'ün yatmış olduğu sedef kakmalı pirinç karyola, aynalı ceviz bir konsol. Ceviz gardırop, bir koltuk, bir sehpa ve bir çalar saat bulunmaktadır. | |
| | | HkNyLdZzZ ADMİNİSTRATOR
Mesaj Sayısı : 214 Yaş : 33 Nerden : İzmir/Buca Lakap : HkN yLdZzZ Rep Gücü : TAKIMI : Points : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 01/11/08
| Konu: Geri: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) Cuma Kas. 14, 2008 8:37 pm | |
| SİVAS - ATATÜRK KONGRE VE ETNOĞRAFYA MÜZESİ Sivas- ****** Kongre ve Etnoğrafya Müzesi 1892 yılında Sivas lisesi olarak yaptırılan ve 1981 yılına kadar Sivas Lisesi olarak kullanılan tarihi binada açılmıştır. Bilindiği gibi ****** Anadolu'da Milli Mücadeleyi başlatmak üzere Samsuna çıktıktan sonra, Erzurum Kongresini açmış, Sivas Kongresini açmak üzere 2 eylül 1919 günü Sivas'a gelmiştir. Sivas Lisesi binası Kongreye ayrılmış ayrıca ****** ve arkadaşları Sivas'tan ayrılıncaya kadar bu binada kalmışlardır. Sivas Kongresi, 4 Eylül 1919-11Eylül 1919 tarihleri arasında çalışmalarını sürdürerek önemli kararlar almış ve dağılmıştır. ****** Kongresinden sonra, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-I Hukuk Temsil Heyeti Başkanı olarak Sivas'ta çalışmalarını sürdürmüştür. Bu çalışmaları 18 Aralık 1919 tarihine kadar uzamış, Temsil Heyeti Ankara'da çalışmayı kararlaştırınca ******'te bu tarihte Sivas'tan ayrılmıştır. ****** Cumhuriyetin ilanından sonra 5 kez daha Sivas'a gelmiştir. 27 Eylül 1924'te eşi Latife Hanımla birlikte Sivas'a geldiği zaman yine Lisede kalmış, Erzurum döşünü, 12 Ekim 1924'te tekrar Sivas'a geldiği zaman geceyi yine burada geçirmiştir. 19 eylül 1928 günü Sivas'a bir daha gelen ******, Lise'de düzenlenen Kongre salonu ve çalışma odalarını görmüş, ilgilere teşekkür etmiştir. Daha sonraki gelişlerinde Vali konağında kalmıştır. Sivas Lisesinde düzenlenen Kongre ve 4 Eylül ****** Müzesi, 1981 yılına kadar ziyarete açık kalmıştır. 1981 yılında Sivas Lisesi burada ayrılmış bina onarılarak bütünüyle müze haline getirilmiştir. Bugün ****** Kongre ve Etnografya Müzesi adına alan binanın bodrumu labaratuvar ve fotoğrafhaneye zemin kat Etnoğrafik eserlere ayrılmış üst kat ( ****** ve Kongre Müzesi) olarak düzenlenmiştir. Kongre Salonu, ******'ün Yatak odası, Çalışma Odası dışında Telgraf odası ve Belgeler salonu bulunmaktadır. Sivas Kongresi tutanaklarının yer aldığı salon merkezi Sivas olan Anadolu Kadınları Müdafaa-I Vatan Cemiyetine ait bildiri ve haberleri sergileyen belgeler ile İrade-I Milliye Gazetesi'nin basıldığı matbaa makinası ve gazete nüshalarının yer aldığı bölümleri ihtiva etmektedir. | |
| | | | MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN YAŞAMI(GENİŞ KAPSAMLI) | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
|
|
|